yemek,yemek tarifleri,semayla klasik lezzetler,tarifler,mutfak,çorbalar, tatlılar,salatalar,börekler,hamur işleri,ana yemekler sözcüklerbir arada verilmemiştir? A) Soğuk havalarda sıcak çay gibisi yoktur. B) Eski arabası bozulunca yeni bir araba aldı. C) Herkes yarışı kim kazanacak diye bekliyordu. O) Aşağıdaki cümlelerin hangisinde “diz” kelimesi farklı anlamda kullanılmıştır? A) Tabakları raflara dizdim. B) Öğrenciler yan yana dizildi. derinbir ucurumda arıyorum kalbini. ya gel, yabeni unut, desemmi bilmiyorum. ey yıllardır içimde besledigim kanarya. senin o sulu sepken yeşil goslerin varya. ruyalarımı caldı. sevda ırmagında sular alcaldı. son bahar ugradı yureğimize. sararttı gülleri, yaseminleri. bana özlemin kaldı. Bir de her aklıma geldiğinde bir bayram öncesi yazısı olarak şahane olur deyip bayram öncesine erteleyip. Sonra bayram sabahı kahvaltısında aklıma gelmeye devam etti. Eh bu aralar bi bayram vardır heralde deyip başladım, açıkçası ne bahramı olursa olsun dedim artık hıristiyanlarım bayramı mı olur yoksa musevilerin mi Bayramlardahep böyle söylerdi babam: Bugün bayram, bir kaşık ayran, bana da yeter, size de yeter. Ne demekti bu? Ayran da nereden çıkıyordu? Yoksa eskiden bayramlarda ayran mı içiliyordu? Eğer öyleyse biz neden ayransız bayram yapıyorduk? Ve bir kaşık ayran bir kişiye bile yetmeyecek kadar azken, birkaç kişiye nasıl yeterdi? WnRGLK. İstinaf Mahkemesi CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu’nun 9 yıl 8 aylık hapis cezasını onadı. 23 Haziran 2020 Salı 1802 İstinaf Mahkemesi CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu’nun 9 yıl 8 aylık hapis cezasını onadı. DHA Yorum Gönder 3 Facebook Yorumları 0 Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.× Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir. Bülent 2020-06-23 195718 Hani ifade özgürlüğü, düşünce hürriyeti. Madem suçtu yıllardır dava açmayan şantaj için bekletenler de yargılansın. Öz 2020-06-23 201138 Faşizm azdı. abdülrezzak 2020-06-24 094538 bir kaşık ayran bana kaldı bayram. çok sevindim. herkes ettiğini bulur. pislik kadın haber 296078 false Üye Girişi inatçı filminde kemal sunal'a abayı yakan ayşen'in unutulmaz repliği... bkz ece örge İlkbahar bir bayram, bir uyanış, bir mucize, bir çılgınlık, olamayacak gibi duran bir şeyin oluşu, ilkbahar şu, ilkbahar bu... Kuş, papatya, gelincik, çayır, çimen, ağaç, çiçek, mimoza, zakkum, su sesi, hindiba, Çingene, kuzu... Klasik ilkbaharların içinde hepsinin, hatta sülüğün bile yeri vardır. unuttuklarım da çoktur a, en mühimi nisan, mayıs güneşi. Yaşı kırkı aşmış bir adamın mevsimler içinde ilkbaharı biraz üzüntüyle duymamasına imkan yoktur. Eski çılgınlıklar nerede? Nerede o, birdenbire bir genç kız elinden, bir genç kız rüzgarından sararma, o yürek çarpıntısı? Şu ömrü mevsimlere benzetenler iyi etmişler doğrusu. Herkesin bir ilkbaharı, bir yazı, güzü, kışı oluyor işte. İnsanın ilkbaharı, öteki hayvanlara bakarsak geç başlıyor. Bir at bir yaşında, hadi hadi iki yaşında ilkbaharındadır. Bir kuzu altı ayda koç olur. Ama insanoğlu ilkbaharını yirmisinden önce pek idrak edemez. Yirmiden evvel idrak edilen ilkbahar, bir yalancı ilkbahardır. Diğer Sait Faik Abasıyanık Sözleri ve Alıntıları İlkbahar bir bayram, bir uyanış, bir mucize, bir çılgınlık, olamayacak gibi duran bir şeyin oluşu, ilkbahar şu, ilkbahar bu... Kuş, papatya, gelincik, çayır, çimen, ağaç, çiçek, mimoza, zakkum, su sesi, hindiba, Çingene, kuzu... Klasik ilkbaharların içinde hepsinin, hatta sülüğün bile yeri vardır. unuttuklarım da çoktur a, en mühimi nisan, mayıs güneşi. Yaşı kırkı aşmış bir adamın mevsimler içinde ilkbaharı biraz üzüntüyle duymamasına imkan yoktur. Eski çılgınlıklar nerede? Nerede o, birdenbire bir genç kız elinden, bir genç kız rüzgarından sararma, o yürek çarpıntısı? Şu ömrü mevsimlere benzetenler iyi etmişler doğrusu. Herkesin bir ilkbaharı, bir yazı, güzü, kışı oluyor işte. İnsanın ilkbaharı, öteki hayvanlara bakarsak geç başlıyor. Bir at bir yaşında, hadi hadi iki yaşında ilkbaharındadır. Bir kuzu altı ayda koç olur. Ama insanoğlu ilkbaharını yirmisinden önce pek idrak edemez. Yirmiden evvel idrak edilen ilkbahar, bir yalancı ilkbahardır. ... Yarın ayran bile içemezsin. O, bardağı on kuruşa olan ayran. Yani bir kaşık yoğurtla bir bardak suyu karıştırıp da on kuruşa satan adamın namussuz olduğunu bile bile elinden içtiğin enayicesine bütün şehir insanlarının gözü önünde yapılan hırsızlığı, dolandırıcılığı bile bile... Değiştir mesleğini be! Dur ayrancının önünde sabahları. Yap bir güğüm ayran evde. Koy o herifin önüne kaldırıma. İki kuruştan ayran sat, sat da herif gözünü oysun. Seni parayla fukaralar tutup dövdürsün. Daha olmazsa öldürtsün. Kestane sat bir çıkmaz sokağın başında. çürüklerini ayır ayır, sokağa at yine üç yüzden okut. Korkma ziyan etmezsin. Ama başına bela musallat olurmuş; aldırma, koru kendini. Seni tanıyan kimse senden kestane almazmış; senin gözünün önünde, giderler çürüklerini inadına başkasından alırlar da senden almazlarmış. Varsın almasınlar. Bütün şehirle dost değilsin a! Sen başla bir defa işe, Bir haftaya kalmaz, şapkası delik, gözleri uçuk, rüzgara karşı içi yünsüz bir adamcağıza çürüklerini, pişmemişlerini dayayacaksın. Bunu yapacaksın. Yapmazsan hayatından, kestanecilikten hiçbir şey anlamayacaksın. Manav çırağını, bakkal oğlunu, tüccar katibini, gazeteci yazarını böyle yetiştiriyor. Bu şehir böyleyken, bu böyle sürüp gidecek. Yarın bayram. Eskiler, "Bugün bayram, bir kaşık ayran sana da yeter bana da." diye hoş bir tekerleme söylerlerdi. Azla yetinip toplumca yan gelip yatmanın değil, çalışıp çabalayarak edindiğimiz az ya da çok neyimiz varsa kardeşçe, barış içinde paylaşmanın önerildiği bir tekerleme. 1789 Fransız Devrimi'nin simgeleşen "özgürlük, eşitlik, kardeşlik" ilkelerini çağrıştırıyor. Aslında, dinsel bayramları karşılarken bizden yaşlı kalem erbaplarına öykünüp 'geçmişe özlem' yazısı yazmayalım, herkesin herkese bol keseden ! sunduğu basmakalıp öğütleri vermeyelim, düşüncesiyle oturuyoruz bilgisayarın başına; içimizdeki, 'fakirin ekmeği umut' kırıntıları bile olsa paylaşalım, diye. Biraz Sait Faik romantizmi ve eliaçıklığıyla... Söz gelimi, onun "Öyle Bir Hikâye"sindeki gibi Hidayet bekçilerden kaçarken yazar onu 'ceketinin dış cebine' gizler ya! Böylece de sabah yediği simidin burcu burcu susam kokusunu Hidayet'le paylaşır. Simavna Kadısı Oğlu Şeyh Bedrettin'in, 'yârin yanağından başka her şeyi paylaşma' ülküsüyle koşut bir düşlem hayal!.. 'HOŞGÖRÜ'NÜN YERİNE... Sait Faik'i dün 11 Mayıs, 67'nci ölüm yıldönümünde saygı ve rahmetle andık. Çok değerli öğretmenlerimizden yazar Tahir Alangu 1915 - 1973, Sait Faik'in cenaze törenine katılanların hemen hepsinin, -onun aynı zamanda öykü kahramanları olan- yoksul halk kesimlerinden dostları olduğunu söylerdi. Geçenlerde ilk kez bir akademisyen / politikacıdan işittiğimiz şu sözü, yine Sait Faik'le özdeşleştirdik - Bize asıl gerekli olan şey, karşılıklı 'hoşgörü' değil, 'eş görü'... Sözün sahibi, aynı zamanda CHP Genel Başkan Yardımcısı olduğunu öğrendiğimiz Prof. Dr. Yüksel Taşkın. Genç bilim insanı, ülkemizdeki gerginliklerin giderilmesi için "hoşgörü"nün niçin yeterli olmayacağını da açıkladı - Çünkü, 'hoşgörü'de bir tepeden bakma hâli söz konusudur. Bir hastalığı sağaltmanın ilk adımı, ona doğru tanı koymak. Prof. Dr. Taşkın'ın tanısı bizce de doğru. Ülkemizde, özellikle erk sahipleri, türlü alanlarda yapmak istedikleri köktenci radikal değişikliklere doğrudan taraf olanlarca bile itiraz edilmesine bırakın 'eş görü'yü, 'hoşgörü'yle bakmıyorlar. Dediğim dedikçi 'büyükleri' eleştirmek yerine taklit edenler de hiç eksik olmayınca sürekli bir hırgür hâli, muhalif sesleri gittikçe daha sert biçimde susturmaya çalışma dönemleri yaşıyoruz. Namık Kemal, "Bârika-i hakikat, müsademe-i efkârdan doğar." demiş. Gerçeğin şimşeği, 'düşüncelerin' çarpışmasından doğar, anlamında. Tabii ki herhangi bir konuda 'sabit fikir, bağnazca saplantı' değil, 'özgür düşünceler' arasındaki 'çarpışmadan'... KUVVEDEN FİİLE... Yine, eskilerden kalma bir deyim "Kuvveden fiile geçmek çıkmak..." Günümüz Türkçesiyle Düşüncelerimizi, inançlarımızı ya da niyetlerimizi uygulamaya koymak. Söz gelimi, sürekli 'din vurgusu' ile iç içe / yüz yüze bir toplumuz. Ve İslam'ın beş şartından biri de 'zekât vermek'. Ama, 'dinibütün' geçinen hangi varsılımız 'kuvveden fiile geçip' zekâtını malının kırkta birini yoksula veriyor? Haydi, onu da geçtik... * Şu anda Türkiye'deki üç milyon hanenin elektriği kesik. Bunun anlamı En az 12 milyon yurttaşımız, bayrama karanlıkta giriyor. Yoksul ailelerinin çok çocuklu olduğunu düşünürsek belki de 20 milyon... Anayasamızdaki tanımlamasıyla "sosyal devlet" ? asgari ücretten aldığı gibi, hepimizin temel tüketim kalemi elektrikten de yüzde 18 gibi çok yüksek bir oranda vergi KDV alıyor. Yoksulluğu tavan yaptığından faturasını ödeyemeyen 20 milyon kişiyi, karanlığa mahkûm ediyor. * Çiftçilerimizin ise aynı "sosyal devlet"ten milyarlarca lira destek alacağı var, alamıyor. O yüzden de banka ya da tarım kredi kooperatiflerine olan yüksek faizli borçlarını ödeyemiyor; tarlasına, traktörüne haciz konuluyor. Böylece çiftçi, hayvan besicisi, tarımsal üretimden koparılırken pandemi koşullarında gıda maddesi dışalımımız sürekli artıyor. * Öte yandan kamu ihaleleri almakta 'dünya birincisi' olan malum Türk müteahhidin, son on yılda tam 30 yazıyla otuz kez vergi borcunun silindiğini, eski Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan, bir soru önergesi üzerine Meclis'te açıklamıştı. Silinen toplam miktar ise 'ticarî sır'! Biz, "Bugün bayram, bir kaşık ayran sana da yeter bana da." derken ayranı önümüzden, yayığıyla birlikte alıp götüren; elimize vurulup lokmamızın alınmasına karşı çıkma bilincine sahip bulunmadığımızdan pek emin "Bana sevdanın otoyolları, İkizdere'nin dereleri, çayları, ormanları, sana simit kokuları..." GÜÇLÜYÜZ, AŞARIZ İnanın; bütün bunların üstesinden, toplu 'eş görü'yle gelebiliriz. Yeter ki ataları binlerce yıllık devlet deneyimine sahip bir ulus olarak 'çağdaş demokrasi' çarklarını işletebilelim. Bu ülkeye 'adanmışlık' duygusuyla bağlı çok sayıdaki bilim insanımızın / kanaat önderimizin söylediklerini can kulağıyla dinleyelim. Seçip Meclis'e gönderdiğimiz milletvekilleri, siyasal parti liderleri, üst düzey devlet yetkilileri, bizim hizmetlerinde olduğumuz kişiler değil; bize hizmet etmek için o makamlarda oturuyorlar. Ve toplumumuzun hemen bütün kesimlerinde egemen olan 'derin umutsuzluk' bize hiç yakışmıyor. Ayrandan, yayıktan söz etmişken... Benzetmede hata olmaz. İki fare, süt güğümüne düşmüş. Farelerden biri kurtulmak için birkaç dakikalık çabalamanın ardından umutsuzluğa kapılıp kendini bırakmış. Ve güğümün dibini boylayıp boğulmuş. Diğeri ise kurtulmak için öylesine çabalamış ki sütün üzerinde bir tereyağı topağı oluşmuş. Ve fare, topağın üzerine çıkarak kurtulmuş. Biz de dolu güğüme düşmüş olabiliriz ama geçmişteki acı deneyimlerimizden ders alarak artık birbirimize düşmeyelim. Buruk, ezik, mutsuz olarak değil, 'eş görü' içinde coşkuyla kutlayacağımız nice bayramlara! DİL YANLIŞLARIMIZ 'Doğru Türkçe' konusunda duyarlı olduğunu düşündüğümüz bir tv sunucusu, başarılı tartışma izlenceleri hazırlayıp sunuyor. 9 Mayıs 2021 geceki izlenceye konuk ettiği profesörün sözleri, ekrana şu başlıkla KJ yazıldı "Ekonomi iyileştiği taktirde erken seçim bekliyorum." Eskimiş Arapça "taktir"in anlamı "damıtma; imbikten geçirme, damla damla akıtma". Ekrana atılan başlıkta kastedilen ise bilindiği gibi yine Arapça kökenli olup ikinci hecesi 'd' harfiyle başlayan "takdir; beğenme, değer verme." Akademisyen kimliği de olan sunucunun, dakikalarca ekranda kalan yanlış başlığı düzeltmesini boş yere bekledik. GRAM GRAM 'EPİGRAM' Ekmek kırıntılarını Alıcı kuşlar yemiş Olsa da masalda Hansel'le Gretel'in... Boş hayal değil bize Çocuk ağzında şeker Bayramlarına dönüş. Genç kızlar için öneriler Sadece kızlar okumalı Erkeklerin evlenmesini istemeyen KIZLAR Erkeklerin konuşmak istemediği, ancak sessizce acı çektiği bir sorun Hangi üründe hangi vitaminler var? ARKADAŞLARLA PAYLAŞ 1 HAZİRAN - ULUSLARARASI ÇOCUK KORUMA GÜNÜ Uluslararası Çocuk Bayramı vesilesiyle, dünya şiirinin en parlak temsilcileri tarafından çocuklara adanmış şiirler sunuyoruz. Bugün, en azından, bebeğini öpmeyi unutma. Gabriela MISTRAL TANRI Gece karanlık, gece garip Deniz gece kaldı. Beşiğini salladım, Kendimi yalnız hissetmiyorum. Gökyüzü evrende garip, Ay da denizi kucakladı. Seni elle kaldırmak. Kendimi yalnız hissetmiyorum. İnsan yeryüzünde bir yabancıdır, Endişeye gerek yok. Ben tamamen seninleyim, - Yalnız değilim… ÖZGÜLİK Senin için bir şarkı söyleyeyim, Bütün dünya kederi unutur. Gülüşünüzün örneği nazik, sıcak Dağ kayalar, dağ dikenler. Senin için bir şarkı söylüyorum Kalpten kovalayan ağır düşünceler. Nefesinden sevgi dolu Yılan, kaplan evleri bile. Zulfiya çevirileri Nozim HİKMAT SENİN TATİLİN Kutlamanıza layık Kelimeleri nasıl bulurum? Kiraz çiçeği gibi çiçek açsın hayatın, sağlığın var. Sen büyük bir kızsın orlik, en mutlu zamanındasın. Hiç solmadan parlasın gözlerindeki mutluluk. Günler güneşli, güneşli, baban kıyıya gelecek. sana getireceğim balığı. Biraz yorgunum Sana şiirimi vereceğim. Bu evdesin evlat, senden gelen ışık. * * * En azından bir günlüğüne dünyayı çocuklara verelim, Kırmızı top gibi oynamalarına izin verin. Yıldızların arasında şarkı çalsınlar. Dünyayı çocuklara verelim. Kocaman bir elma gibi, sıcak bir somun ekmek gibi, En az bir gün memnun olmalarını sağlayın. Dünyayı çocuklara verelim. Dünya en az bir gün öğrensin. Çocuklar dünyayı alacak olanlardır, Ölümsüz ağaçlar dikilecek. KIZ Aç, kapılara vurdum, Kapıları tek tek çalıyorum. Seni göremiyorum ölüler görülemez. Hiroşima'da öldüm, yıllar geçti, tarihler geçti. Hala yedi yaşında bir kızım, büyümeyen ölü çocuklar. Saçlarım yanıyor, iki gözüm yandı, başım dönüyor. Bir avuç toz haline geldim, tozum havaya uçtu. Kendim için senden biriyim Hiçbir şey istemiyorum, hayır. Bir kaşık şeker bile yenemez kağıt yakma solucanı. Kapıyı çaldım, açtım, izin ver her el, her köy, her şehir. Artık çocuk öldürülmez, bundan böyle yeelsin şekeri. 1956 "YO AYNI, YO HABIBI!" Port Said * Mansurim on üç, on dört yaşında yalınayak, yalınayak ayakkabı yağlanır aynalı zil kutusunun üstünde. Terlik, topuk, ayakkabı, bot - toz, çamur, lekeler - hepsi bir cam kutuya koydu. Fırçalar kanatlı, gözenekler kırmızı kadife. Terlik, sandalet, ayakkabı, bot mutlu yepyeni, ışıltılı bir cam kutu düşüyor. Mansurim siyah bir palmiye turşusu gibidir. Mansurim tatlı çocuk. Her zaman ekler "Ah canım!" ** Port Said'yi yaktılar ve Mansur'u öldürdüler. Fotoğrafı sabah gazetelerinde gördüm ölüler arasında küçük bir ceset. YO tam olarak, sen habibi! Palmiye turşusu gibi… * P veya tS yardımı - Mısır liman kenti. ** "Ah, evet, evet, evet" - "Ey yalnızım, sevgilim!" yani bir Arap türküsünden. *** 1956'da, Mısırlıların bağımsız politikasından öfkeli emperyalistler Port Said'e taşındı koydular. Miraziz Azam çevirileri Pablo NERUDA SORULARINIZDAN Neden uçaklar oyun oynamayan çocuklar? Biraz limon alabilir miyim? büyük turuncu kuşlar? Neden helikopter yetiştirmiyoruz? güneşten bal toplamak? Dolunayın kabul edildiği yer Gece çantası unu? * * * Eğer öldüğümü fark etmemiş olsaydım o zaman zamanı kimden biliyorum? Kör bir adamın kaçabileceği yer arı sokmaları? Sarılar bittiğinde Ekmeği neyle kaplıyoruz? * * * Söyle bana, gül çıplak mı, yoksa elbiseleri mi? Ağaç neden saklanıyor kök parlaklığı? Katil arabadan tövbe etti Duydunuz veya gördünüz mü? Yağmurda soğutulmuş bir trenden bile Dünyada eyer olan var mı? * * * Bir duman bulutu ile mi konuşuyorlar? Umutlar çiğ ile serpilmelidir - değil mi? * * * Uçan bir gecelik bu kadar çok delik nereden geldi? Hava durmadan atarken bulut neşeyle kükrüyor? Güneş tutulması tutulduğunda kimin için yanıyor? * * * Güvercin dünyası sadece barış mı? Kaplanların dünyası sadece savaş mı? Okula geç kalan kırlangıçlara ne oldu Şiirlerim hakkında ne diyorlar kanımın neye benzediğini kim bilmiyordu? * * * Pirinç gülümseyen kime beyaz dişler parlıyor mu? Neden zor zamanlarda görünmez mürekkepli bir kitap mı yazıyorsunuz? Portakal güneşin ışığıdır Birbirlerine nasıl dağılıyorlar? * * * Nar suyu nedir Dedikodu yapan yakutlar? Neden Perşembe cumadan sonra yürümüyor musun? Gökyüzü mavi olduğunda kim sevinç için bağırdı? Ne hayal kırıklığı yaratan bir yer mor ne zaman açılır? * * * Neden hep bahar mavi geliyor? Renk solunca gökyüzü ağlar, Neden gülüyorsunuz Nasıl özgür oldun atılan bisiklet? * * * Amber bir deniz kızı gözyaşlarından doğru mu? Kuş kuşa uçtu Çiçeğin adının ne olduğunu kim bilebilir? Geç olsun güç olmasın - ne dersin * * * Dünya ilk ortaya çıktığında Venezuela mıydı? Umman'ın ortası nerede? Dalgalar neden orada akmıyor? Yere düşen bir uçan yıldız Elmas bir güvercin değil miydi? * * * Aşkını kaybedenlerin aşkı nerede şimdi onlarsız mısın Gözlerimle sordum Şimdi ne zaman görüşeceğiz? Miraziz Azam çevirileri Federico GARCIA LORKA MANZARA Akşamları yıpranmış don ceket. Çocuklar pencereden dışarı yalnız ağaç sararma kuşlara iniş sahaya karar verdi. Akşamları uzak nehir kıyıya kadar uzanıyordu. Aniden seramik çatılarda kızarıklık kızarıklığı. ŞARKI BEMASI - Ayı, Gümüş olmak istiyorum. "Soğuksun," Hadi oğlum. - Ayı, Bir akarsu olmak istiyorum. "Soğuksun," Hadi oğlum. - Ayı, Dikiş olacak. - Tamam, Şimdi. AY NE ZAMAN ÇIKTIĞINDA Ay yükseldiğinde kalay alar çağrıları. Ormanda kalın orman yanıp sönen çelikler. Ay yükseldiğinde sallanır zemin okyanus gibidir. Sonsuzlukta kayboldu ada benzeri bir kalp. Mehtaplı bir gecede sararmış bahçeler arasında kırılmaz, donmuş Mağaraları yiyen adam. Mehtaplı bir gecede bir bakış, bir an sayısız gümüş sikke cüzdanında çığlık atıyor. MUTE ÇOCUK Prens çekirgeleri sakladı Oğlan bir ses arıyor Çiy damlası Çantadaki çocuk sesini arıyor. "Sesimi bulmam garip." Kendim için bir yüzük yaptım. Sessizliği sakladım halkanın boncuklu gözüne. Nemli güller arasında Çocuk bir ses arıyor. Yeşil çekirge içinden sesi uzaktan yankılandı. Çeviriler Shavkat Rahmon Ishikawa TAKUBOKU TANKLARI Kızım inanıyor, Yazdıklarım Herşey, Elbette, Yazdır. * * * "Şimdi ben Kalbini anladım çocuğum! ” Annem söyledi. Rüyama girdi, Ağladıktan sonra ayrıldı. * * * Akla ne geldi ?! Kukla Bir kenara koymak, Kızım oturuyor Beni aldı. * * * * * * Baban gibi görünme! Babanın babasına da! Beni duyuyor musun Ne istiyorum Senden canım. * * * Zavallı baba! Okuyamıyorum bile Gazeteyi bir kenara bıraktı, Dar bahçede oynamaya başladı Bir karınca ile. * * * Kızımı vurdum. O uyuya kaldı Gözlerini kurutmadan, Ağzını yarı açarken. Yavaşça yanaklarını okşadım. Çeviriler Khurshid Davron Haz TAKAMI GÜZEL BİR ŞEY, KALBİMİ SORUN OLACAK Böyle kahkahalar kalbimi ağrıyor. Tam sempozyumda bir adam, bir yabancının omzunun üstünde bana güldü bebeğim. Ben de gülümsemem aslında yüksek sesle ağlamak istiyorum. Bu dünyada çok az gülümsüyor var. Çok az verdiler Bana böyle gülümsemeler ver. Bu gülümseme ellerimi felç ediyor, Bu gülümseme meleklerin gülüşüdür. Böyle bir gülümseme çok neşeli, Böyle bir gülümseme acı verir. Burada kimseden utanmıyor Ağlamak ve ağlamak istiyorum. Ama ağladığımda - ağlayan bir bebek. Daha iyi, dayanacağım, daha iyi, sabırlı ol… Çünkü ağlamak imkansız Bir gülümseme ile acı çekiyorum. Böyle bir kahkaha kalbimi ağrıyor… HAYALİMDE GEMİ TESLİM EDİYORUM Rüyamda bir gemi gördüm, Beyaz yelken ile cüce gemi. Ne güzel bir gemi! Gözlerim yaşlandı. Rüzgar esti, dalgalar kükredi, Gördüm - o cüce gemi, Denizin dibine battı - Hayalimi tutamadım, Oh, şimdi ne yapacağım? Çeviriler Khurshid Davron G'afur G'ULOM DÜŞÜNMEYİ ÖĞRENİN Mukhtorjon altı yaşında Kız kardeşine sordu - Munisxon, Doğruyu söyle, Nasıl düşüneceğini biliyor musun? Munisxon kardeşine Şaşırmış görünüyordu "Kardeşim, söyle bana," Düşünmek ne anlama geliyor? Muhtorjol ciddi, - Kaşlarınızı toplayın, Kız kardeşine işaret etti "Bak, düşünüyorum." "Ne düşünüyorsun?" - Çok düşünürüm Morojniy'den bir dağ varsa, Kiraz bahçeniz varsa, Bir tencereye krema varsa, Deve peyniri varsa. Su ağzından çıktı, "Vay canına," dedi duvar Münih, "Dur, akasya," Sanırım. "Hızlı düşün," dedi Muhhtor. - Kalk ve düşün Selam… eğer bir oyuncak bebek. Anahtar kırık değilse. Gözlerini kapattığında Beni de gör… "Bu bir düşünce mi?" Düşünmeyi öğren! Bir ayı olacak mısın? Gözlerini kırpıştırdı "Ya sen?" Münih. Muhtar öfkeliydi "Ben kız değilim," Bir kız ayı olacak. Ben büyüyor iken, Beş yüz girdiğimde, Harika bir baba olacağım. "Bir kızın olacak mı?" Ata ne olur? - Yüz kızım olacak, Adı Puiis olacak. "Vay canına," dedi duvar Munisxon, - Ben ayı olacağım… Bin oğlum olacak. At Puxtor olacak. Merhaba, - dilini titriyor Gijgijlatti kardeş. Bunu yaparken arkadaşlarım, Güzel, şirin bir bahçede Su musluğunun altında Oynayan iki genç insan Düşünmeye başladılar.

bir kaşık ayran bana kaldı bayram