İlkkez, 1983 yılında, Psikolog Dan Kiley’in, “Peter Pan Syndrome: Men Who Have Never Grown Up” (“Peter Pan Sendromu: Hiç Büyümeyen Erkekler”) adlı kitabında tanımlanan bu sendrom, daha çok erkeklerde görülen ve 30’lu yaşlardan sonra kendini gösteren bir durumdur. Bu kişilerin, genelde, ileri derecede koruyucu ve
Stockholm sendromunu muhtemelen duymuşsunuzdur; rehine, tutsakçıya karşı pozitif duygular geliştirir. Lima Sendromu adlı olguda ise durum tam tersine döner. Tutsak alan kişi/kişiler, rehineye karşı olumlu duygular besler. Bu şekilde özetleyebileceğimiz Lima Sendromu, adını 1996 yılında Peru’nun Lima kentinde, Japon
Bir haftalık iş seyahatinden arta kalan zamanlarda olabildiğince keşfedilmiş şehir rehberi bu seferki yazı konum :) Yoksa Şubat ayında Stockholm kışı nasıl oluyormuş gibi bir merakım yoktu.
Munchausenby proxy sendromu (MBPS) ise özel bir çocuk istismarı formudur. Munchausen's by proxy sendromu, ilk kez 1977'de Meadow tarafından tanımlanmıştır. Aile ya da koruyucu, çocukta bir hastalık varmış gibi yapmakta ya da hastalık yaratmakta ve "hasta" çocuğu doktora götürmektedir.
Ne diyelim, Stockholm Sendromu” (Celladına aşık olmak) bu demek herhalde.. Ancak 31 Mart ve 23 Haziran İstanbul BŞB Başkanlığı seçiminde halkın tepkisi anlamlı. Hiçbir halk / ulus sonsuza dek aldatılamaz.. Sevgi ve saygı ile. 18 Aralık 2019, Ankara. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc Kamu Yönetimi – Siyaset Bilimci (Mülkiye)
aaH2. 1Bugün size ismi çok duyulmamış bir sendromdan, Stockholm sendromundan bahsedeceğiz. Gerçek bir olaydan adını alan sendrom, 1973 yılında Stockholm'dan gerçekleşen bir banka soygununda soyguncu ve rehineler arasındaki ilişkideki bazı normal dışı davranışların yakından incelenmesi sonucu ortaya çıkar. İsim babası Psikiyatr Nils Bejerot, sendromu "kendilerine baskı uygulayan kişilere karşı anlayış, sadakat beslemekle oluşan psikolojik bir durum" olarak açıklar. Psikiyatride Stockholm sendromu olarak anılan sendromun ortaya çıkış hikayesi ve mağdur davranışlarının arka planını öğrenmek için haberimize göz sendromunun ilk olarak bilimsel çevreler tarafından dile getirilmesi, gerçek bir adli olay sonucu olur. Stokholm’de 1973 yılında bir banka soygunda rehin alınan kişilerin farklı davranışları dikkat çeker. Olayda hem banka soygununu gerçekleştiren soyguncu hem de rehine arasında anlaşılması güç bir empati ve yüksek düzeyde empati olarak açıklayabileceğimiz "sempati" * duygusu gözlemlenir. Banka soyguncusu tarafından altı gün boyunca rehin tutulan bir kadın, soyguncuya duygusal olarak bağlanır. Serbest kaldığında soyguncuyu savunmakla kalmaz, nişanlısını terk ederek kendisini rehin alan banka soyguncusunun hapisten çıkmasını OLAY NASIL GERÇEKLEŞTİ?Bu olay sırasında soyguncular, bir banka kasasında dört banka çalışanını altı gün boyunca rehin tutar ve soygun sona erdiğinde rehinelerin, soygunculara karşı şefkat ve empati kurma gibi olumlu duygular besledikleri ortaya çıkar. Psikoloji dünyasında bu sendrom, rehinelerin kendisini rehin alan kişiye sadakat gösterme, duygusal olarak bağlanma, empati kurma ve onlara yardımcı olma noktasına dahi gelme haliyle açıklanır.* Empati ve sempati arasındaki fark nedir?Empati, çoğunlukla “sempati” ile karıştırılır. Empati, bir duyguyu diğer kişi “ile” birlikte yaşamak anlamına gelirken, sempati bir duyguyu diğer kişi “için” yaşamaktır. Birinde diğer kişinin duygusu tahmin edilirken, diğerinde o duygu kişi tarafından aynen hissedilir. Sempati duyduğumuz kişinin yaşadığı duyguları birebir yaşarız. O kişi bir olay karşısında üzgün hissettiğinde, biz de aynı şekilde üzülürüz. Yaşadığı sevinci aynı şekilde SENDROMU NEDEN OLUŞUR? Stockholm sendromunun nasıl ve neden ortaya çıktığı kesin olarak bilinmese de bazı uzmanlara göre; bu sendromun temel motivasyonu, hayatta kalma güdüsüdür. Stockholm Sendromu ile ilgili yayımlanan bir raporda, hayati tehlikelilik durumu, dış dünyadan soyutlanmışlık, bulunduğu ortamdan kaçamayacak halde olmak veya kaçılamayacağına inanılan durumlarda ve saldırganın kimi zaman arkadaşça ve yakın davranışlar sergilemesi durumunda rehine olan bireylerin onu esir eden kişi veya kişilerle özdeşlemeye yatkınlık gösterdiği belirtilmektedir. Graham 1998Resmi bir tanısı olmayan ve DSM-V’te Mental Bozuklukların Tanısal ve Sayımsal El Kitabı yer almayan Stockholm sendromu, yine de belirli reaksiyonları açıklamak için kullanılan psikolojik bir kavramdır ve genel bir kabulü sendromunda da soyguncu ve rehine arasında yüksek oranda sempati ve empati ortaya çıkar. Sendromun isim babası Psikiyatr Nils Bejerot sendromu, "kendilerine baskı uygulayan kişilere karşı anlayış, sadakat beslemekle oluşan psikolojik bir durum" olarak açıklar. Olayın ardından yapılan bilimsel incelemelerde bu sendromun sadece bir soygun ve rehine ilişkisini içine alan bir durum olarak algılanamayacağı, farklı insan ilişkilerinde de bu sendromun varlığının olduğu görülür. Çünkü Stockholm sendromu her insan ilişkisinde ortaya SENDROMUNUN GELİŞME SÜRECİ Psikiyatri Uzmanı Doç. Dr. Cemil Çelik, Stockholm sendromu için "temel olarak iki kişi arasında yaşanmış duygusal bir bağ sonucunda ortaya çıkıyor. Burada iki kişinin yaşamış olduğu duygusal ve psikolojik bağ öncelikle dikkat çekiyor." diyor ve şöyle devam ediyor"Stockholm'de yaşanan banka soygununda, bu an ilk etapta bir korku anı olarak görülse de iki kişi bu sırada birbirini tanıma fırsatı bulur. Üstelik bir soyguncu ve rehine durumu ile ilişkili olması da ayrıca dikkat çeker. Burada soyguncu kadına zarar vermez. Kadın ise soyguncudan korkmaz. Hatta banka soyguncusu tarafından altı gün boyunca rehin tutulan kadın, soyguncuya duygusal olarak bağlanır. Serbest kaldığında soyguncuyu savunur, nişanlısını terk eder ve kendisini rehin alan banka soyguncusunun hapisten çıkmasını bekler."Bu sendromda genel olarak zarar verme ve korkma durumu yaşanmaz. Tam tersi birbirine duyulan güven burada ön plana çıkar. Bu güven durumundan dolayı da sendrom hastalığı ortaya çıkar. Yani bu hastalık genel olarak empati ve sempatiyi de içine alan bir duruma işaret eder. Sendromda kişinin karşı taraf ile özdeşleşmesi ve karşı tarafı anlaması vardır. Kişi karşı tarafın yerine kendini koyar; karşıdakinin anladığı için korku hissine kapılmaz. Yani burada kadın soyguncudan korkmaz. Bu durumdan ötürü de sendrom gelişmeye ve daha çok dikkat çekmeye başlar."5STOCKHOLM SENDROMUNDA EMPATİ VE SEMPATİ DURUMU Bu sendrom genel olarak empati ve sempati durumu ile ilişkili olan bir sürece işaret eder. Burada ilk etapta soyguncu ve rehine ilişkisi göze çarpar. Çünkü bu olay sonucunda bu durum ortaya çıkmıştır. Ancak bunun dışında aslında iki kişinin birbiri ile empati kurması süreci de devreye girer. Bu empatiden dolayı da kişinin karşıdaki kişiyi anlaması ve kendini onun yerine koyması süreci yılındaki olayda da rehine olan kadın serbest kalsa bile yine soyguncuyu düşünmeye devam eder, hatta onunla ilgilenmeye başlar. İşte tüm bu süreç kişinin karşıdaki kişi ile yaşamış olduğu özdeşleşme durumu ile alakalı olan bir süreci ortaya çıkarır. Burada empati ve sempati durumu çok ağı basacak şekilde işlenmeye ve ortaya çıkmaya başlar. Bu empati ve sempati durumu kişiyi korkudan uzak tutar. Bu sayede güven duygusu onun yerine geçer. İşte tüm bu süreçler de Stockholm sendromu ile alakalı olan bir SENDROMUNUN BAŞKA DURUMLARLA İLİŞKİSİStockholm sendromunda güçlü ve zayıf ya da kontrol eden ve kontrol edilen olarak tarif edebileceğimiz soyguncu ve rehine ilişkisi vardır. Her ne kadar bir taraf daha güçlü diğer taraf daha güçsüz olsa da aralarında bir duygusal bağ bulunur. Sendrom da çok büyük duygusal ve psikolojik baskı anlarında ortaya çıkar. Sadece bir soygun anı ile kısıtlanamaz. Temel olarak cismen esir edilen birey, bu süreçte artık ruhen de esir haline gelir.
Stockholm Sendromunu hepimiz bir yerlerden duyduk ve az çok biliyoruz ya da bildiğimizi sanıyoruz. Bu yazımızda size Stockholm Sendromunun nereden çıktığını, kimlerde görüldüğünü ve nasıl belirtilerinin olduğundan bahsedeceğiz. Hiç "celladına aşık olmak" deyimini duydunuz mu? Bazı insanlar, kendi hayatlarını mahveden kişilerden ne olursa olsun vazgeçemezler. Tıpkı zincirler gibi duyguların esiri haline gelirler. Bu esaret durumu ilerledikçe, kendilerini kötü duruma düşüren insanlara yakın olmaya başlarlar. Onları giderek anlamaya çalışır, sadakat göstermeye, yardımcı olmaya çalışırlar... Bu duruma bireylerde olduğu kadar toplumun genelinde de yaşanabilir. İşte bu "celladına aşık olma" durumuna Stockholm Sendromu adı veriliyor. İlk olarak Psikiyatr Nils Bejerot tanımlandı. Onun çalışmaları, günümüzün en yaygın psikolojik durumunu ortaya koydu. Stockholm Sendromu, adını 1973’te İsveç’in başkenti Stockholm’de yaşanan bir olaydan alıyor. 23 Ağustos 1973’te Jan Erik Olsson önderliğinde hapisten kaçan iki soyguncu, Kreditbanken isimli bankada dört banka çalışanını 131 saat boyunca rehin alır. Olsson, rehinelere o kadar iyi davranır ki, rehineler ile arasında duygusal bir bağ gelişmeye başlar. Hatta rehineler polisin bankaya operasyon düzenleyeceğini öğrenip Olsson’a haber verirler. Daha sonrasında da mahkemede Olsson aleyhine ifade vermek istemezler ve hatta savunma ücreti için para toplarlar. İşler bununla sınırlı kalmaz. Olsson, bankadan belki parayı çalamadı ama rehinelerin kalbini çaldı. Rehin alınan Kristin Enmark isimli bir görevli, Olsson’un hapisten çıkmasını bekledi ve içerden çıktığında onunla evlendi. İlk bu banka soygunuyla ortaya çıkan sendrom çeşitli vakalarda karşımıza çıkmaya devam etti. 1974 yılında Patty Hearst isimli milyoner kadın, bir terörist grup tarafından kaçırıldıktan 2 ay sonra onlarla birlikte bir banka soygunu yaparken yakalandı. Avukatları “Stockholm Sendromu” mazeretini kullandıysa da mahkeme bu savunmayı kabul etmedi ve Hearst’ı hapse mahkûm etti. 2001 yılında ise İngiliz gazeteci Yvonne Ridley, Afganistan’da Taliban tarafından kaçırılır. İlk 11 gün boyunca onlarla kavga eder, yemek bile yemez. İslâm dinini incelemesi şartıyla serbest bırakıldıktan sonra, İslâm dinine ilgi duymaya başlar ve 2003 yılında tutucu bir Müslüman olur. Stockholm Sendromu kimlerde görülür ve nasıl gelişir Her ne kadar Stockholm’deki rehine olayı ile tanınan bir sendrom olsa da Stockholm Sendromu yalnızca rehine olaylarında görülmüyor. Gündelik hayatın da birçok alanında karşımıza çıkan sendrom, istismara uğramış çocuklar, şiddet gören kadınlar, savaş tutsakları, tarikat üyeleri, baskı altında ilişki yaşayanlar gibi birçok kişide görülebiliyor. Stockholm Sendromunun gelişiminde temel ögeler kurbanın hayatta kalma içgüdüsü, dış dünyadan soyutlanma ve kaçamayacağını bilme gibi olgulardır. Başta saldırgan, kurbanı bir köle gibi kullanır ve her istediğini yaptırır. Kurbanın her isteği yerine getirmesi ise hiçbir zaman yeterli gelmez. Çünkü aynı zamanda onaylanmak da ister ve tüm psikolojik ihtiyaçlarını kurbanının üzerinde karşılar. Bu süreçte ise kurban ile saldırgan arasında travmatik bir bağ oluşmaya başlar. Bu süreçte saldırganın yaptığı en ufak iyilikler dahi kurbanın gözünde çok önemli hale gelir. Sendromun gelişiminde ise dört temel faktörden söz edilir. Hayata karşı algılanan bir tehdit varlığı ve istismar eden kişinin tehdidi uygulayacağı inancı İstismar eden kişiden küçük bir nezaket varlığı Dış dünyayla bağlantının kesilmesi Bulunulan ortamdan kaçılamayacağı algısı Stockholm Sendromunun Belirtileri Nelerdir? Sendromun klasikleşmiş belirtilerine baktığımızda ise, kurbanın istismar eden kişiye karşı olumlu duygular beslemeye başlaması, yardım etmeye çalışan aile bireyleri, arkadaşlar ve yetkililere olumsuz duygular beslenmesi, zaman zaman istismar edenlere destekleyici davranışlarla yardım edilmesi, istismar eden kişinin mağdura yönelik olumlu duygular beslemesi gibi davranışları görebiliyoruz. Stockholm Sendromu ile ismi sıkı sık beraber anılan ve Stockholm Sendromuyla karıştırılan bir diğer ünlü sendrom da “Lima Sendromu”dur. Lima Sendromu, Stockholm Sendromunun tersidir. Stockholm Sendromunda rehineler kendilerini rehin alanlara sempati duyarken Lima Sendromunda rehin alanlar rehinelere sempati duyarlar. Lima Sendromu, 1996 yılının Aralık ayında Peru’nun başkenti Lima’da 14 gerillanın Japon Büyükelçiliği’ndeki bir resepsiyonu basarak birçok diplomat, asker ve işadamını dört ay boyunca rehin alması sonucunda ortaya çıkmıştır.
Stockholm Sendromu nedir? Adını hangi olaydan almıştır? Sebebi nedir? Hangi gruplarda ve hangi durumlarda görülür? Tedavisi mümkün müdür? Gündelik hayata nasıl yansır? Gerçek hayattan ve ekrandan örnekler hangileridir? Bu soruların cevapları ve daha fazlası Stockholm Sendromu dosyamızda yer alıyor. Stockholm Sendromu Nedir? İnsanın kendisini sıkıntıya sokan şartları normal görmeye başlaması, benimsemesi hatta savunması; müşkül duruma düşmesinin sebeplerini idrak edemeyerek zaman içinde kendisini zor durumda bırakan, acı veren, ezen, üzen kişiyi ya da şartları haklı bularak onların yanında olmasıdır. Kısaca bu şekilde tanımlanan Stockholm Sendromu’nu bizler daha çok izlediğimiz filmlerden hatırlıyoruz. Aslında sendromun nerede nasıl ortaya çıktığına baktığımızda ilginç bir olayla karşılaşıyoruz. Stockholm Sendromu’na Hangi Olay Adını Vermişti? Stockholm Sendromu 1973 yılında İsveç’in başkenti Stockholm’de yaşanan bir banka soygunu olayından adını alıyor. Banka soyguncusu tarafından yaklaşık altı gün boyunca rehin tutulan banka görevlisi bir kadın bu altı gün içinde soyguncu ile özdeşim kuruyor ve sonuçta suçluya duygusal olarak bağlanıyor. Yaşanan bu duruma tanı koyan psikiyatr ise Bejerot oluyor. Olayın detayları çok daha ilginç. Bankayı soymaya kalkışan soyguncular dört banka görevlisini altı gün rehin alıyorlar ve bu süre zarfında banka görevlilerine gayet iyi davranıyorlar böylece aralarında sıcak bir ilişki kuruluyor. Banka görevlileri polisin operasyon düzenleyeceğini fark ediyorlar ve soyguncuları uyarıyorlar. Adeta yakalanmamaları için yardım ediyorlar. Yakalandıklarında ise rehin olan banka görevlileri mahkemede soygunculardan şikayetçi olmak şöyle dursun onların avukat paralarını kendi aralarında topluyor ve soyguncuların lehine ifade veriyorlar. Dahası rehinelerden bir kadın nişanlısından ayrılarak ilgi duyduğu bir soyguncu ile evlenmek istiyor ve hapisten çıktıktan sonra evleniyorlar. Bu olay o dönemde “soyguncular bankadan para çalamadılar ama bazı insanların kalplerini çaldılar.” şeklinde yorumlanarak haber oluyor. Önemli Bir Örnek Daha Sendromun tanımlandığı ve adını aldığı asıl olay bu banka soygunu olayı. Fakat bundan sonra da çok çeşitli örnekler yaşanmış. En meşhur örneklerden birisi Patty Hearst isimli milyoner bir kadın teröristler tarafından kaçırılıyor. Psikolojik ve eşitli işkencelere maruz kalıyor. Aradan iki ay geçtikten sonra bir bankla soygununda kendisini kaçıran teröristlerle beraber iş birliği içinde yakalanıyor. Patty’nin avukatları mazeret olarak Stockholm Sendromu’nu öne sürseler de mahkeme tarafından kabul edilmiyor ve hapse atılıyor. Mesele sadece banka soygunu da değil, Patty’nin söylemleri ve tercihlerine bakıldığında örgütün gönüllü bir üyesi olduğu hatta örgütten birisi ile nişanlandığı görülüyor. Stockholm Sendromu’nun Altında Travmatik Bağlanma Yatıyor Stockholm Sendromu ’nu ortaya çıkaran en önemli sebeplerin başında esir alınma süresi ve yoğunluk derecesi yer alıyor. Rehin alınan kişinin doğal ortamından psikolojik uzaklığı, çaresizlik hissi, izolasyon hali gibi diğer önemli sebepler de sendromun ortaya çıkmasına zemin hazırlıyor. Baskı kuran kişinin bir iyi bir kötü muamelesi sebebiyle tutarsız davranışları, rehin alınan kişinin ters bir şey yaparsam zarar görürüm düşüncesi, suçluyu kızdırmama endişesi birleşiyor ve geçen süre içinde suçlu ile rehine arasında bir özdeşleşme ortaya çıkıyor. Birlikte olunan zaman uzadıkça da rehineyi o duruma zorlayan sebepler rehine tarafından unutuluyor ve güçlü olana hayranlıkla beraber bağlanma başlıyor. Bu bağlanma travmatik bir bağlanma örneği oluyor. Esasında bir savunma mekanizması, başa çıkma mücadelesi olarak adlandırılabilir. Travmatik bağlanmanın ardından ise Stockholm Sendromu görülüyor. Travmatik Bağlanmanın Belirtileri Neler? Öncelikle küçük bir iyiliğe bile minnet duymak. Şiddete maruz kaldığını inkâr etmek. İstismar eden kişiye öfke duyduğunu reddetmek. İçinde bulunduğu durumdan dolayı ezilen kişinin kendisini suçlaması. İstismarcının ihtiyaçlarını önemsemek ve kendisine iyi davransın diye onun istediklerini memnuniyetle yapmak. Zaman içinde kendi bakış açısını kaybetme ve olayları durumları suçlunun gözünden değerlendirme. Suçluyu iyi birisi hatta kurban olarak görme. Kendini öldürmediği için istismarcıya minnet duymak. Hangi Gruplarda Görülür? Sendrom bir kaçıran kaçırılan arasında yaşanan empati ve sempati durumunda ortaya çıksa da aile içi şiddet gören, cinsel, fiziksel ya da psikolojik istismara uğrayan, dini ve siyasi baskılara maruz kalan, savaş mağdurları, ensest kurbanları, toplama kampı esirleri gibi çeşitli gruplarda görülüyor. Stockholm Sendromu’nun Tersi Lima Sendromu Stockholm Sendromu ile aynı şartlarda ortaya çıkan Lima Sendromu’nda da rehin alınanlar ve rehin alanlar baş aktör. Fakat Lima Sendromu’nda suçlular rehinelere bağlanırlar, kurbanlarla duygusal ilişkiye girerler. 1996 yılında Peru’nun Lima şehrinde Japon rehine krizi sonrası bu isim kullanılmaya başlanmış. Nasıl Tedavi Edilir? Stockholm Sendromuna yakalanan kişiler için bir uzman yardımı şart. Baskıcı kişi ya da kişilerin hizmet ettiği amaç ile ilgili farkındalık oluşturmak, güven duygusunun tesisi, destek grupları uzmanlar tarafından ilk etapta yapılması gerekenler arasında sayılıyor. Öğrenilmiş Çaresizlik Kişinin geçmişte yaşanan tecrübelere dayanarak başarısızlığa uğrayacağını düşünmesi, hangi yolu denerse denesin sonuca ulaşamayacağını en baştan kabullenmesi durumuna öğrenilmiş çaresizlik deniliyor. Stockholm Sendromuna mercek tutarken öğrenilmiş çaresizlik durumuna da göz atmak gerekir. Çünkü uzun süreli çaresizlik hali insanın karar verme, sağlıklı düşünme, problem çözme, planlama, çözüm üretme, yargılama, olumsuzluklarla mücadele etme, değerlendirme gibi bilişsel özelliklerine ket vuruyor. Dolayısı ile muhakeme yeteneğini kaybeden kişi çözüm yolları bulmak yerine ne yapsam başarılı olamayacağım diyerek içinde bulunduğu durumu kabulleniyor. Bu kabul edişin peşinden yaşadığı şartları sindirerek empatiye oradan da sempatiye doğru yol alıyor. Sonuçta Stockholm Sendromuna kapı aralamış oluyor. Öğrenilmiş çaresizlik de travmatik bağlanma gibi Stockholm Sendromunun sac ayaklarından birisi olarak görülüyor. Celladına Aşık Olmak “Celladına âşık olmuşsa bir millet İster ezan ister çan dinlet İtiraz etmiyorsa sürü gibi illet Müstahaktır ona her türlü zillet.” Ömer Hayyam’a atfedilen bu dizeler yazılalı neredeyse 1000 yıldan fazla olmuş. Adı henüz Stockholm Sendromu olmasa da celladına âşık olmak gerçekliği insanoğlunun yaratıldığı günden beri süregelmiş. Sadece insanların değil toplumların da cellatlarına âşık olması vakıa olarak duruyor. Geçmişten günümüze toplumları birbirlerinin milli ve manevi değerlerine kastetmesi, adaletine, hürriyetine, temel hak ve özgürlüklerine el koymuş baskıya, zorbalığa maruz kalanlar zaman içinde baskı kurana boyun eğmenin yanında sempati beslemeye başlamıştır. Hatta celladına muhabbet duymuş, onun gibi yaşamayı, düşünmeyi, konuşmayı hayat tarzı haline getirmiştir. Refleksleri değişmiş. Vaktiyle mücadele ettiği hususlarda şimdi kendisi zorba taraf haline gelmiştir. Bu konuda pek çok yazı kaleme alınmış, yazılmaya devam edecektir. İlhami Pektaş bu konuyu gayet net ifadelerle kaleme alan isimlerden birisi. Dünyanın pek çok yerinde celladına aşık, Stockholm Sendromuna maruz insanlar ve toplumlar bulunmaktadır. Alman sosyolog, filozof ve besteci olan Adorno, İkinci Dünya Savaşı’nı yaşamış bir insan olarak, celladına aşık insan ve toplumları şöyle tanımlamıştır “Baskı belli bir yoğunlukta ve sürekli olursa, mazlumun tek kurtuluşu zalime, yani celladına aşık olmak olur. “ Bugün dünyada örneklerine sıkça rastladığımız ABD gibi emperyalist toplumlar ve baskıcı yönetimler bu yöntemi çok iyi kullanarak ele geçirmek istedikleri toplumları bir yandan borçlandırarak, bir yandan iç çatışmalar çıkararak, kendi kültürlerini aşılayarak, bir yandan da onları silahlandırarak ve sonrasında da özgürlük getirme vaadiyle o bölgenin toplumlarını parçalayarak celladına aşık olma durumuna getirmektedirler. Celladına aşık olan toplumlarda cellat emperyalist ülkelerin kültürünü, teknolojisini, silahlarını, yiyecek, içecek, giyecek vb. ürünlerini kullanarak mutlu olmaktadır. Gündelik Hayat Tecrübelerinde Stockholm Sendromu Stockholm Sendromu denildiğinde her ne kadar yıllar önce gerçekleşen banka soygunu örneğinden, filmlerden, kitaplardan söz etsek de bu sendrom illa kaçırılma, rehin alınma, esir tutulma gibi fantastik durumlarda ortaya çıkmıyor. Sonuçta kendimiz ya da yakın çevremizden birileri her gün kaçırılmıyor öyle değil mi? Peki günlük yaşantımızda Stockholm Sendromu yaşayan insanlar var mı? Kimler bunlar? Hangi durumlarda bu sendroma giriyorlar? Bu soruların cevaplarını ararken karşımıza ilk olarak aile içi şiddete maruz kalan kadınlar çıkıyor. Kocasından sözlü, fiili ya da psikolojik şiddet gören; hayatını sürekli kısıtlama ve denetim altında yaşayan ancak dışarıdan herhangi bir müdahaleyi kabul etmeyen kadınlar Stockholm Sendromuna yakalananlar arasında kabul ediliyor. Çünkü bu kadınlar kendilerine yardım etmek isteyenlere içinde bulundukları zor duruma rağmen “dövüyor ama çok da seviyor” gibi cümlelerle karşılık veriyor. Kendilerini çok sevdiklerini düşündükleri bu insanlar için ne gerekirse yaparım, acı çekmem lazımsa acı çekerim gibi bir psikolojiye giriyorlar. Bunun temelinde o kişinin çocukluktan gelen sevgiye ve bağlanmaya muhtaçlığı ortaya çıkıyor. İlişkilerinde kendisini bir daha kimsenin sevmeyeceği korkusuyla bulunduğu zor şartları sevimli hale getiriyor ve aslında her şey normalmiş gibi algılatıyor. Kurumsal Stockholm Sendromu Yine günlük yaşantıdan pek çok örnek dikkate değer. Mesela bir insanın iş yerinde patronundan ya da başka bir amirinden çeşitli kısıtlamalara, zorbalıklara, baskılara, haddinden fazla denetime, mobbinge, rahatsız edici hal ve hareketlere maruz kaldığı halde zaman içinde bu rahatsızlıkları göz ardı etmesi hatta üssü olan bu kişiyi anlaması, onun bu davranışlarını haklı bulması üstüne üstlük muhabbet beslemeye başlaması, ilerleyen zamanlarda onun pozisyonuna geçersem ben de onun gibi olacağım diyerek idol haline getirmesi yaşanmamış hadiseler değil. İşte buna da Kurumsal Stockholm Sendromu deniliyor. Kurumsal Stockholm Sendromunda çalışan kişi çalıştığı kuruma duygusal olarak bağlanır. Rehinelik örneği ile mukayese ettiğimizde de işveren, çalışanların kariyerlerini ellerinde tutuyordur. Çalışanların kaderleri iş sahibinin elindedir. Maaşlarını yatırmak, terfi ettirmek ya da işten atmak işverenin elindedir. Dolayısı ile ne kadar zor durumda bırakırsa bıraksın patronlar haklıdır, kurum kültürü için acı da olsa yapıp ettikleri gereklidir, işte bu tam da örnek alınacak davranıştır. Halkın İradesine Stockholm Sendromu Denilen Yer Siyaset Stockholm Sendromu geçtiğimiz yıllarda siyasette de tartışma konusu olmuştu. 2011 yılında yine bir seçim sonrası CHP lideri seçim sonuçlarını değerlendirirken AKP’ye oy veren kesim için Stockholm Sendromuna tutulduğunu ifade etmişti. Halinden memnun olmayan vatandaş güç algısından dolayı AKP’ye ümit bağlıyor diyerek milletin iradesine sendrom olarak yaklaşmıştı. Bu benzetmesine çeşitli siyasilerden de halktan da tepki almıştı CHP lideri. Ne diyelim, siyasette itham da reddetme de bitmez. Stockholm Sendromu deyince siyasi hafızamız rahat bırakmadı, aklımıza gelmişken sizlerle de paylaşalım istedik. Bir Başka Boyuttan Stockholm Sendromu Stockholm Sendromuna farklı bir boyuttan bakmak da mümkün. Esir alan ve esir olan pozisyonunda bulunmak sadece banka soygunu, savaş, aile ilişkileri ya da toplumsal aktörlerle olmuyor. İnsanoğlu başkalarıyla yatay ilişkileri yanında bir yaratıcısı ile dikey ilişkiye sahip. Rabbiyle irtibat kurduğu bu dikey ilişkide yaratıcısının insana verdiği emirler ve koyduğu yasaklar var. Mesela hevâ ve hevesinize esir olmayın, şeytana uymayın diyor yüce yaratıcı. Neden böyle diyor? Çünkü insan şeytanın ya da nefsinin kendisinin baş düşmanı olduğunu bildiği halde mücadele etmeyi bırakarak onun hükmü altına girmeye meyyaldir. Çünkü hevesleri ve şeytanın fısıltıları onu zarara götürecek olsa bile tatlı gelir. Ve bir iki üç derken zaman içinde nefsine râm olmuş bir insan modeli çıkar ortaya. Sonuçta baş düşmanı olan şeytana ve nefsine âşık olmuş, onları memnun etmek için ne gerekiyorsa yapmış, her istediğini yerine getirme uğruna tüm hayat sermayesini yakmış yok etmiş bir aldanışa sürüklenir. Kendisine baskı kuran, eziyet eden karaktere âşık olmak değil miydi Stockholm Sendromu? O zaman insanın nefsine ve şeytanına aklını ve dahi gönlünü kaptırmasını da Stockholm Sendromu kapsamında değerlendiremez miyiz? Bu durumu Mevlâna hazretleri kuzunun kurda âşık olması diyerek ifade etmiş. Gerçekten harika bir benzetme. Bu konuyu Osman Nuri Topbaş Hoca Efendi’nin kaleminden bir pasaj ile açmak mevzuunun hakkını vermek açısından daha isabetli olacaktır. Hazret-i Mevlânâ, insanın bu garip aldanışını da şu teşbih ile îzah eder “Kuzunun kurttan kaçmasına şaşılmaz. Zira kurt, kuzunun düşmanı ve avcısıdır. Asıl hayret edilecek şey; kuzunun kurda sevdâlanıp gönül kaptırmasıdır.” Gerçek mü’min, mahlûkâtın en şerefli varlığıdır. O, muhabbet sermâyesini yanlış kullanarak bu şeref ve haysiyetini kaybedecek derecede alçalamaz. Bir yudumluk dünya lezzetine aldanacak kadar küçülemez. Maddî yapısının hevâ ve heveslerini tatmin etmeyi, gerçek saâdet zannetme sefâletine düşmez. Âyet-i kerîmede buyrulur “Rasûlüm! Hevâsını nefsânî arzularını kendisine ilâh edinen kimseyi gördün mü?..” el-Furkan, 43 Hadîs-i şerîfte ise “Yeryüzünde tapılan sahte tanrılardan Allâh’ın en çok buğz ettiği, hevâ ve hevestir.” buyrulur. Heysemî, I, 188 Zünnûn-i Mısrî Hazretleri de muhabbet ve buğzu doğru kullanmanın yolunu şöyle îzah eder “Allâh’ın dostu olup nefsin hasmı olmak gerekir; nefsin dostu olup Allâh’ın hasmı olmak değil!”Yani Allâh’a dost olmak için, nefsin esâretinden kurtulmak gerekir. Diğer bir ifâdeyle, nefsin arzularına mağlup olmamalı ki, Hakk’ın dostluğuna erilebilsin. Fakat îmânın rehberliğinden mahrum bir şekilde, muhabbetini nereye hasredeceğini bilmeyen kimse, okyanus ortasında dümeni kırılan bir gemi gibidir. Nefsânî yaldızlar, onu peşinde sürükler durur. Aklı, iz’ânı, vicdânı dumûra uğratır. Zira hak ile meşgûl olmayan kalbi, bâtıl işgâl eder. Tıpkı düşman istilâsına uğramış bir ülke gibi, süflî muhabbetlere esir olmuş bir kalpte de huzur kalmaz. Îman izzetine ters düşen muhabbetler, mü’minin kendisiyle çatışmasına, îmânını zedelemesine, hattâ inkâr bataklığına düşmesine bile sebebiyet verebilir. O hâlde, nasıl ki midemize kirli ve haram bir lokma girmemesi için dikkat ediyor isek, lâyık olmayan muhabbetleri gönle sokmamak husûsunda da aynı hassâsiyeti göstermemiz gerekir. Stockholm Sendromu’na Ekrandan Örnekler Stockholm, King Kong, V For Vendetta, Mad City, Güzel ve Çirkin, Buffalo ’66, Köpeklerin Günü gibi filmler Stockholm Sendromunu konu alan filmler arasında sayılıyor. İzlenme rekorları kıran La Casa de Papel de doğrudan olmasa da çeşitli sahnelerinde Stockholm Sendromu yaşayan karakterler barındıran dizilerden görülüyor. Türk sinemasında pek çok filmde kaçıran ve kaçırılan arasındaki duygusal bağ konu ediliyor. Emel Sayın’ın başrol oynadığı Mavi Boncuk, Kadir İnanır’ın Fırtına ve Yaban, Cüneyt Arkın’ın Gırgır Ali gibi filmleri bazı örnekler. Ayrıca Kemal Sunal filmlerini izleyenler Kapıcılar Kralı filmini hatırlayacaktır. Kocasından sürekli şiddet gören kadının çığlıklarına apartman sakinlerinin koşması üzerine kadının “kocamdır, döver de sever de” diyerek insanları uzaklaştırması da Stockholm Sendromuna bir örnektir.
Stockholm Sendromu Nedir?Stockholm Sendromu, bir kimse tarafından kaçırılan kişinin, yani rehinenin, kendisini rehin alan kimseyle diyaloğu ve iletişimi sonucu oluşan, ona karşı beslediği duygular, sempati ve empati gelişimi olarak özetlenebilecek psikolojik durumun adıdır. Bu sendrom, Psikiyatr Nils Bejerot tarafından adlandırılmıştır. Stockholm sendromu sonucunda oluşan sempati ve empati gelişiminde ortaya çıkan psikolojik ruhla birlikte,Rehine, onu rehin alan kişinin duygularını anlamaya onu rehin alan kişinin oluşturduğu, kendisini zora sokan kötü koşulları benimser, bu koşulları savunur ve o kişinin yanında yer alır, ona yardım saldırganla kalma duygusunun verdiği duygu yoğunluğuyla rehine saldırganla birlikte hareket eder hale bu durumlar, kurbanın kendi kendine aldığı bir karar doğrultusunda gerçekleşmez. Bu aslında, yaşadığı şiddet ve anksiyetenin doğurduğu bir sonuçtur. Kimi zaman, yalnızca rehin alma değil, taciz, tecavüz, aile içi şiddet, dini ve siyasi baskı sonucu oluşan birtakım saldırı durumlarında da Stockholm Sendromu'na Sendromu Adını Nereden Alır?Psikiyatr Nils Bejerot, Stockholm Sendromu'nun ismini verirken 1973 yılında İsveç'in başkenti Stockholm'de yaşanmış bir olaydan etkilenmiştir. Bu olayda, banka soyguncusu Jan-Erik Olsson, 4 banka görevlisini tam altı gün, 131 saat boyunca rehin alır. Rehin tutulan görevlilerden Kristin Enmark isimli bir kadın, banka soyguncusuna duygusal anlamda bağlanır. Yalnızca o değil, tüm rehineler soyguncunun lehine ifade verir. Savunma için para bile toplarlar. Serbest kaldıklarında, soyguncuya duygusal olarak bağlanan Kristin Enmark soyguncuyu savunmaya devam eder, hatta nişanlısını dahi terk eder ve soyguncunun hapisten çıkmasını beklemeye karar verir, sonunda da onunla esnasında, basın telefon aracılığıyla rehinelerle konuşur. Kristin Enmark, "Ben asıl polislerden korkuyorum, burada gayet iyi vakit geçiriyoruz" der. Bu söz üzerine, gazeteler, "Soyguncu bankadan para çalamadı ama bazılarının kalbini çalmışa benziyor" şeklinde başlık olan tüm bu açıklamalar sayesinde, İsveçli banka soyguncusu Jan-Erik Olsson, yalnızca 8 yıl hapis yatıp çıkar ve Tayland'a sendrom, daha birçok rehine olayında yaşanmıştır. Stockholm Sendromu'nun Gelişim MekanizmasıKurbanlar ya da rehineler, sürekli şiddet yaşamanın bir sonucu olarak, saldırganla özdeşim yaşar. Hayatta kalma stratejileri geliştirmeye çalışır. Sonuçta, hayatta kalmak için saldırganıyla hareket etmeye başlar. Bu, kurbanın iradesi dışında gelişen bir durumdur, şiddetin de doğrudan sonucu olarak olarak, travmatik bir bağlanma süreci başlar. Saldırganın ilk amacı kurbanı köleye çevirmektir. Bu amaç uğruna, kurban üzerinde, onun hayatının her alanında etki edecek şekilde despot bir denetim kurar. Fakat, kurbanın yalnızca boyun eğmesi onun için yeterli ve tatmin edici olmaz. İşlediği suçu ya da suçları da haklı göstermek niyetindedir. Bu saldırgan için adeta bir psikolojik ihtiyaçtır. Bunun için de, kurbanın onayına ihtiyaç hisseder. Bu yüzden, hiç durmadan, kurbanın ona minnet, saygı ve hatta sevgi göstermesini ister. Kurban üzerinde bu isteklerini belli eden bir baskı kurar. Kurban da, hayatta kalmasını bu istekleri yerine getirmek olduğu hissiyatı içerisinde, saldırgana bağlılık geliştirir. Sonuç olarak, kurban, gönüllü bir kurbana dönüşmüş Sendromu'nun Gelişim SüreciStockholm Sendromu, hayatta kalma içgüdüsüyle ortaya çıkar. Dış dünyaya karşı tamamen soyutlanmış hale gelen kurban, ihtiyacı doğrultusunda kendi üzerinde baskı kuran kişiye bağlı ve hatta bağımlı hissetmeye başlar. Saldırganın onun için yaptığı minik iyilikler, belki de temel ihtiyaçları için gösterdiği bazı lütuflar, kurbanın gözünde büyür ve çok büyük ve önemli iyilikler haline gelir. Kurban, zamanla olaylara kendi gözü yerine saldırganın gözünden bakar duruma gelir. Bu sebeple, saldırganın yaptıklarına anlam yükler ve hatta bu davranışları haklı ve yerinde bu şekilde, saldırganın şiddet eğilimini tamamen göz ardı etmiş olur. Bu nedenle, zamanla, içinde bulunduğu tehlikeyi de reddetmeye başlar. Kurban, saldırganıyla kurduğu olumlu ilişkisini kaybetmeyi istemez. Hayatta sahip olduğu en önemli ve en olumlu ilişkinin saldırganıyla kurduğu ilişki olduğunu düşünür. Bu sebeple, saldırganından ayrılması daha zor hale gelir. Stockholm Sendromu'nun gelişimini etkileyen faktörlerKaçırılma, esir alınma süresi ve yoğunluğu Rehinenin saldırgana olan yakınlığı ve bağlılık derecesi Kurbanın kendi ortamından psikolojik anlamda ne kadar uzaklaştığı İçinde bulunulan durumun kendine özgü hassasiyeti Düşmanca bir çevrede bulunma İzolasyon durumu Çaresizlik hissiSonuçta, kurbanda regresyon ve çocuklaşma eğilimi başlar. Bu duruma, travmatik infantilizm denir. Bu durum, kişinin hayatını tehlikeye sokan saldırgana yakınlaşmasına ya da onun davranışlarını taklit edip uygulamasına yol açar. Kurbanlarda, frozen fright donmuş korku denen, ani tehlikeyle karşılaştıklarında paralize olmaları olarak tanımlanabilecek reaksiyon da oluşur. Stockholm Sendromu'na yatkınlık yaratan durumlarHayati tehlikeDış dünyadan soyutlanmak Bulunulan ortamdan kaçamaz duruma gelme veya kaçamayacağını düşünmek Saldırganın kurbana nadiren de olsa dostça ve yakın davranması Psikologlar, bu koşulların çoğunlukla aile içi şiddet olaylarında baş gösterdiğini belirtir. Bu tip durumlarda, şiddete uğrayanlar saldırganı kışkırtıp hiddetlendirecek şeyler yapmaktan çekinir. Onun onayını kazanmak ister ve onun tarafında gibi davranır. Aynı şekilde, savaşta ve savaş esirlerinde de tarafa patolojik şekilde bağlanma olayları görülür. Saldırganıyla özdeşleşen kurban, saldırgana karşı birçok duygu besler, onunla özdeşim geliştirir ve hatta kişilik değişimi bağlanma güçlendikçe, şiddet ve şiddet tehdidi de artar. Tutarsız davranışlar sergileyen bir saldırgan karşısında, kurbanlar da uygun olmayan düşüncelere sahip olurlarsa saldırganın onlardan daha güçlü şekilde öç alacağını düşünürler. Bu hem izolasyonu hem de bağlanmayı artırır. Travmatik Bağlanmanın Belirtileri Nelerdir?Ufak bir iyiliğe dahi yoğun bir şükran duygusu hissetmeŞiddeti ve şiddet tehdidini inkar Rasyonalizasyon Saldırgana ve kendine olan hiddetin reddi Kötüye kullanımı önlemeye gücü yeteceğini düşünmeDurumdan ve saldırıdan dolayı kendini suçlama eğilimi Saldırganın ihtiyaçlarına aşırı duyarlı olmakSaldırgan şiddet seviyesini azaltsın diye onu memnun etmeye çalışmaDünyayı saldırganın gözünde ve onun perspektifinden değerlendirmeKendine ait bakış açısını kaybetme Kendisini saldırganın bakış açısıyla değerlendirmeye başlamaSaldırganı iyi biri olarak görme, hatta bir noktada onun kurban olduğunu düşünmeHayatta kaldığı için ve kendisini öldürmediği için saldırgana minnet duygusu beslemeStockholm Sendromu'nun görüldüğü en temel gruplar• Rehin alma ya da benzer bir baskı yaratan kaçırılma durumu rehine, esir alan• Tecavüze ya da tacize uğrayan, ensest ilişki mağduru çocuklar istismara uğrayan çocuk, istismar eden ebeveyn• Savaşta bulunma, savaş esiri olma, toplama kampında kalma• Pazarlanan seks işçileri• Aile içi şiddete maruz kalmış kimseler dövülen eş, döven eş• Yoğun dini tarikat gibi ve siyasi baskıya maruz kalmış, beyni yıkanmış kimseler takipçi, lider• Uzunca zaman hapishanede kalmış kimseler tutuklu, gardiyan• Ev hapsine maruz kalan kimselerLima Sendromu Lima Sendromu, Stockholm Sendromu'nun tersidir. Stockholm Sendromu'yla aynı koşullarda oluşur ancak bu kez, saldırganlar yani rehin alan kişiler kurbanlarına bağlılık hisseder. 1996 senesinde, Peru'nun Lima kentinde gerçekleşen Japon elçiliği rehine krizinde, aynen bu durum yaşanmıştır. Bu sendromun adı da bu olaydan gelir. Birçok ülkeden diplomat, asker ve iş insanının bulunduğu partiyi basan 14 gerillanın yüzlerce kişiyi rehin aldığı olay, 4 ay süren bir krize dönüşmüştür. Militanlar, rehinelerin ihtiyaçlarını karşılamış, onlara çok sevecen davranmış ve çoğunu da salıvermiştir. Tarihten Stockholm Sendromu Örnekleri1974 yılında, Patty Hearst isimli milyoner bir kadın, bir terörist grup tarafından kaçırılır. Grupla birlikte geçirdiği iki ayın sonunda, kendisini kaçıran grupla birlikte banka soygunu yaparken yakalanır ve kendisini kaçıranlarla birlikte hapse mahkum senesinde, gazeteci Yvonne Ridley, Afganistan’da Taliban tarafından kaçırılır. İlk 11 gün, kendisini kaçıranlarla anlaşamaz, onlarla sürekli kavga eder ve protesto amaçlı olarak yemek yemez. Sonrasında, İslamiyet'i incelemesi şartıyla serbest bırakılır. Ardından da İslam'a gerçekten ilgi duymaya başlar ve 2003 yılında Müslüman Stockholm Sendromu Örnekleri George Orwell'ın 1949 senesinde yazdığı 1984 isimli romanında, Winston karakteri kendisine işkence yapan insana nasıl aşık olduğunu çekimi 1933 senesinde yapılan King Kong filminde, canavara kurban gidecek olan kadın King Kong tarafından kurtarılır, kız King Kong'u çok Aşık Olan Köle A Life Less OrdinaryCosta Gavras’ın "Mad City"Güzel ve Çirkin Beauty and the BeastTerence Stamp’ın oynadığı "The Collector"Woody Allen’ın "Sleeper"Sidney Lumet’nin "Dog Day Afternoon"Nick Cassavetes’in "John Q"David Hackl’ın Saw TestereSamuel L. Jackson ve Kevin Spacey'nin başrollerini oynadığı "The Negotiator" isimli filmlerde bu konu sinemasında da bu konu çok kez işlenmiştir. Gırgır Ali, Fırtına ve Seni Seviyorum filmleri bunun Sendromu'nun TedavisiStockholm Sendromu, psikoterapi yöntemiyle aşılabilir. Farındalık oluşturma çabası kötü davranışta bulunan kişinin davranış amacı, hizmet ettiği hedefle alakalı da işe yaratacaktır. Bu sendromun kötü etkilerini ortadan kaldırmak için travma terapisi yapılabilir. Danışan, öncelikle güvenlik duygusunun yeniden tesis edildiğini bilmeli ve hissetmelidir. Sonra, olayları bir bir hatırlayıp yas tutar. Ardından, zamanla hayatla yeniden bağ kurar. Güçlü ve sağlıklı dayanışma grupları da bu sürece destek verecektir.
Stockholm sendromu, kendilerine zarar veren kişiler ile duygusal bağ kurma durumu olup, psikoterapi yöntemi ile tedavi EdilmezseNe İyi Gelir?GebelikteGünümüz ToplumundaHangi DoktorTümüStockholm Sendromu Nedir?Stockholm sendromu yaşanılan bir travmatik bir olaya verilen psikolojik bir veya taciz mağdurları esir veya istismar eden kişilerle bağ kurduğunda ortaya Stockholm sendromu çıkar. Bu psikolojik bağlantı günler, haftalar, aylar, hatta yıllar boyunca esaret veya istismar boyunca durumun ilk kez Stockholm şehrinde bir banka soygunundan sonra ortaya çıkması sebebiyle sendrom bu isimle sendromu genellikle yüksek profilli adam kaçırma ve rehine durumlarıyla bağlantılıdır. Ünlü suç vakalarının yanı sıra, düzenli insanlar çeşitli travma türlerine yanıt olarak bu psikolojik durumu da sendroma sahip kişiler, rehineler veya istismar mağdurları esirlerine sempati duyabilirler. Bu tepki, bu durumlarda kurbanlardan beklenebilecek korkunun, terörün ve küçümsemenin tam bazı kurbanlar esirlerine karşı olumlu duygular geliştirmeye gelirler. Hatta ortak hedefleri ve nedenleri paylaşıyormuş gibi hissetmeye polise veya yetkililere karşı olumsuz duygular geliştirmeye başlayabilir. İçinde bulundukları tehlikeli durumdan kaçmalarına yardım etmeye çalışan herkese karşı çıkabilirler. Bu paradoks her rehine veya kurbanla gerçekleşmez ve ne zaman gerçekleştiği de aslında psikolog ve tıp uzmanı Stockholm sendromunu bir başa çıkma mekanizması veya mağdurların korkunç bir durumun travmasını ele almalarına yardımcı olmanın bir yolu olduğunu düşünmektedir. Gerçekten de sendromun örneklerinin geçmişi bunun neden olduğunu açıklamaya yardımcı Sendromu ÖrnekleriKırk yıl önce, Stockholm Sendromu terimi altı günlük bir banka kuşatmasının sonunda ortaya çıkmıştır. Soyguncular 131 saat boyunca rehineleri esir bitirmek isteyen polis ekiplerine karşı rehineler soygunculara yardım etmiştir. Soygun sonrasında soyguncuların avukat parasını ödemek için rehineler kendi arasında para sendromu terimi en çok 1974'te kötü niyetli insanlar tarafından kaçırılan Kaliforniya gazetesinin varisi Patty Hearst'le ilişkilendirildi. Bu kadın, onu esir alanlara sempati duyuyordu ve onlara bir soygunda da onlara yardımcı yakalandı ancak Hearst'ün avukatı 19 yaşındaki çocuğun beyninin yıkandığını ve Stockholm Sendromundan mustarip olduğunu iddia etti. Bu itirazı mahkeme kabul etmedi ve Hearst hapis cezasına yakın zamanlarda bu sendromun varlığı Natascha Kampusch davasıyla ilgili basında çıkan haberlerde Priklopil tarafından 10 yaşında bir çocuk olarak kaçırılan ve sekiz yıl bir bodrumda tutulan Kampusch'un, onu esir alan kişinin öldüğünü duyunca ağladığı ve ardından morgda yatarken ona bir mum yaktığı bildirilmiştir. Stockholm Sendromu Belirtileri Nelerdir?Stockholm sendromu üç farklı olay veya “belirti” ile belirtilerMağdur, onları esir tutan veya taciz eden kişiye karşı olumlu duygular polise, otorite figürlerine veya esirlerinden kurtulmalarına yardımcı olabilecek herkese karşı olumsuz duygular geliştirir. Hatta kötü niyetli kişilere karşı iş birliği yapmayı esirlerinin insanlığını algılamaya ve aynı amaç ve değerlere sahip olduklarına inanmaya bu duygular ve belirtiler tipik olarak bir rehine durumu veya istismar döngüsü sırasında meydana gelen duygusal ve oldukça ağır durumdan kaçırılan veya rehin alınan insanlar genellikle esirleri tarafından tehdit altında hissederler, ancak hayatta kalmak için onlara çok güvenirler. Kaçıran kişi veya istismar eden kişi onlara bir nezaket gösterirse, bu “şefkat” için esirlerine karşı olumlu duygular hissetmeye bu algı, onları rehin tutan veya taciz eden kişiyi nasıl gördüklerini yeniden şekillendirmeye Sendromu Nedenleri Nelerdir?Stockholm sendromunun neden ortaya çıktığı tam olarak belli sağlığı uzmanları, bunun duygusal ve fiziksel istismar mağdurları için koruyucu bir strateji ve başa çıkma yöntemi olduğunu öne "Bu gerçekten bir tür hayatta kalma" dedi ve ekledi Durumun korku, bağımlılık ve travma seviyesine dayanan bir hayatta kalma stratejisi ve başa çıkma mekanizması olduğu sendromlu kurbanlar, onu tutsak edenlere güvenmeye başladıkları için polisler tarafından kurtarılmayı reddedebilirler. Bu yanlış yere güven, mağdurun yakalanma travmasıyla başa çıkması ve hayatta kalması için bir nasıl geliştiğine dair olası bir açıklama, ilk başta rehin alanların kurbanları öldürmekle tehdit ederek korku yaratmasıdır. Ama tutsak edenler kurbanlara zarar vermezse, rehineler küçük nezaket için minnettar ayrıca hayatta kalabilmek için onları esir alanların tepkilerine uyum sağlamaları ve bağımlılık ve uyum gibi bu bireyleri memnun eden psikolojik özellikler geliştirmeleri gerektiğini 2007 FBI yasa uygulama bültenine göre, Stockholm sendromuna elverişli bir iklim yaratan durumun mağdurlara yönelik fiziksel tacizin yokluğunun yanı sıra travmatik olayın yoğunluğu olduğunu tahmin ediyorlar. Stockholm Sendromu TeşhisiStockholm sendromu teşhisinde hastanın öyküsü son derece önemlidir. Çünkü bu sendromu direk olarak tanımlayacak bir test yöntemi veya bir görüntüleme yöntemi Stockholm sendromuna yakalanan kişiler belli bir süre boyunca bu sendromu kabullenmez ve kendisini mağdur konumuna getiren kötü niyetli kişilere karşı polis ile işbirliği yapmazlar. Bu sebeple bu hastalığın teşhisi hastalığın teşhisi için doktor hastaların son dönemde yaşadığı travma hikayelerini dinlemek isterler. Yakın zamanda herhangi bir fiziksel veya psikolojik bir travmaya kötü niyetli kişiler tarafından maruziyet hikayesi varsa doktorlar bu sendromu sebebiyle yaşanılan mağduriyete rağmen kişiler istismarcılarını koruyorsa doktorlar Stockholm sendromu konusunda fikir birliğine varabilir. Bu sendromun teşhisi sırasında doktorlar ve mahkeme kurulu bilgi alışverişinde Sendromu TedavisiStockholm sendromu, kapsamlı tedavi gerektiren psikolojik bir durumdur. Bir mağdur, istismarcılarına hayranlık duyduğunda veya onlarla oluşturdukları duygusal bağ nedeniyle ilişkiden kaçmayı reddettiğinde, bu kişiye yardım etmek ve şiddetin farkına varmak için geçen süre kişiye göre değişecektir. Çoğu zaman zihinsel, duygusal ve fiziksel bir şekilde istismara maruz kalmaktadırlar. Bu acı nedeniyle hastanın kendilerine hangi tedavi danışmanlığının sağladığını anlaması yıllar kısa vadede, travma sonrası stres bozukluğu için bilişsel davranış tedavisi ile danışmanlık veya psikolojik tedavi, anksiyete ve depresyon gibi iyileşmeyle ilgili acil sorunları hafifletmeye yardımcı süreli psikoterapi iyileşmede size veya sevdiklerinize daha fazla yardımcı ve psikoterapistler, neler olduğunu, neden olduğunu ve nasıl ilerleyebileceğinizi anlamanıza yardımcı olacak sağlıklı başa çıkma mekanizmaları ve tepki araçlarını öğretebilirler. Olumlu duyguları yeniden kazanmak, olanların sizin hatanız olmadığını anlamanıza yardımcı Sendromu Tedavi EdilmezseStockholm sendromu tedavi edilmediği durumlarda kişilerin saplantılı bireyler olmasına sebebiyet verebilir. Bu saplantılar hem adalet güçlerini zora sokar hem de kişinin kendini tehlikeli faaliyetler içerisinde bulmasına sebebiyet sendrom kurbanlar için bir hayatta kalma stratejisi olarak kabul edilse de, onların istismarcı ile duygusal bir bağ kurmasına ve tehlikeli faaliyetin devam etmesine izin vermesine neden kurtarma girişiminde bulunulursa, bu kişiler işbirliği yapmayabilir veya şiddetli bir saldırı gerçekleşmesine rağmen birine karşı dava sendromunun mağdur ilişki içinde kaldığında ona ne yaptığını anlamak önemlidir. Hayatta kalma çabasıyla denetleyiciyi savunabilir ve hatta karşı olumlu duygular hissedebildikleri, nedenlerini destekleyebildikleri ve kontrol edilmekten alıkoyacak herhangi bir şey yapmaktan kaçındıkları için son derece bu düşünce sürecini bırakabilmesi veya ortadan kaldırması için kapsamlı yardım ve terapi Sendromuna Ne İyi Gelir?Stockholm sendromlu kişilere iyi gelecek yöntemler ve davranışlar aşağıdaki gibi olabilirStockholm sendromuna sahip kişilerin olayı daha iyi anlaması için onlara yakınlarının davranış şekli son derece önemlidir. Bu kişilere Stockholm sendromuna yakalanmış kişiye nasıl davranılması gerektiği üzerine eğitim duygu durumuna anlayış gösterilip, olayın gelişimini zamanla kavraması için süre yakalanan kişilere anlayış gösterilmesi gerekir. Bu kişilerin bakış açısından olayın yanlış anlaşıldığı bilinse dahi onları yargılamamak Stockholm SendromuHamilelerde Stockholm sendromu farklı şekillerde görülebilir. Cinsel istismara uğrayıp isteği dışında hamile kalan kişilerde Stockholm sendromu durum Stockholm sendromuna yakalanan kişinin kendini güvende hissetmesini sağlama amacıyla gelişmiş bir mekanizma olarak bir istek ve arzusu olmadan cinsel istismara uğrayıp gebe kalan kadınlarda hamilelik sırasında bu durum meydana gelebilmektedir. Kişilere bu durum sorulduğu zaman genellikle bu durumu inkar etme olan ülkelerde bu durum meydana geldiğinde aile baskısı da Stockholm sendromuyla birleşebilir. Bu kişiler istemediği evliliklere dahil annelik iç güdüsü ile bebeğini koruma amacıyla bu sendroma yakalandığı da düşünülmüş teoriler kişilere psikoterapiler ve travma sonrası stres bozukluğu tedavileri Toplumunda Stockholm SendromuStockholm sendromu genellikle bir rehine veya adam kaçırma durumu ile ilişkili olsa da, aslında diğer bazı durumlar ve ilişkiler için de geçerli sendromu günümüzde aşağıdaki durumlarda ortaya çıkabilirKötü niyetli ilişkiler İstismar edilen kişilerin istismarcılarına duygusal bağlar geliştirebileceği gösterilmiştir. Cinsel, fiziksel ve duygusal istismar yıllarca sürebilir. Bu süre zarfında, bir kişi kendilerini kötüye kullanan kişi için olumlu duygular veya sempati istismarı Çocuk istismarına sebep olan kişiler, mağdurlarını sık sık ölümle ve zararla tehdit etmektedir. Mağdurlar, istismarcılarına uyumlu olarak ve üzmekten kaçınmaya çalışabilirler. İstismarcılar aynı zamanda gerçek bir duygu olarak algılanabilecek nezaket gösterebilirler. Bu, çocuğu daha da karıştırabilir ve ilişkinin olumsuz doğasını anlamalarına yol Ticareti İnsan ticareti mağduru kişiler, yiyecek ve su gibi ihtiyaçlar için sıklıkla istismarcılarına güvenmektedir. Kötü niyetli kişiler bunu sağladığında, mağdur olumlu duygular geliştirmeye başlayabilir. Ayrıca, misilleme korkusu veya istismar edenlerin kendilerini korumak için korumak zorunda olduklarını düşündükleri için polisle işbirliği yapmaya da koçluğu Sporda yer almak, insanların beceri ve ilişkiler geliştirmesi için etkili bir yoldur. Ne yazık ki, bu ilişkilerin bazıları sonuçta olumsuz olabilir. Sert koçluk teknikleri kötü niyetli olabilir. Atlet, antrenörlerinin davranışlarının kendi iyiliği için olduğunu söyleyebilir ve bu, 2018 senesinde yapılan bir araştırmaya göre bir Stockholm sendromu formu haline Sendromu için Hangi Doktora Gidilir?Stockholm sendromuna yakalanan kişiler bu sendromun farkında değillerdir. Ellerinde olmadan mağdur bırakıldığı kişilere karşı sempati duyarlar. Bu sendrom genellikle polisler ve mahkemeler tarafından fark sendromuna yakalanan kişiler, mağdur olmalarına rağmen kendilerini esir alan kötü niyetli kişilere karşı polis ve mahkeme ile iş birliği yapmıyorsa bu durumun üzerinde durulması birlikte bazı kişilerin hayatında ilk kez gördüğü kişiler ile bir sonraki soygun planında yer aldığı görülmüştür. Kişilerin bu davranışları kendilerini savunmak adına psikolojik sorunlar ile yapmakta olduğu veya bir yakını tarafından psikolojik veya fiziksel şiddet ve istismar gören kişilerin de Stockholm sendromuna yakalanacağı bilinmelidir. Bu sebeple bir mağdur olduğu düşünülen kişi varsa durumun kontrol altına alınması durumlarda olan kişilerin bir polis, mahkeme veya bir aile yakını tarafından Ruh Hastalıkları Sağlığı uzmanı ile görüştürülmesi gerekir.
stockholm sendromu ile ilgili kitaplar