26 Sure. Şuarâ Suresi 78. Ayet Meali, Şuarâ 78, 26:78. “O, beni yaratan ve bana doğru yolu gösterendir.” Tarikatlarda kullanılan bazı temel deyimlerin Kuran’daki kullanılışlarına baktığımızda, aradaki büyük farkı ve alakasızlığı fark ederiz. Örneğin “şeyh” kelimesi Kuran’da “ihtiyar adam” manasında kullanılmıştır (Bakınız: 11-Hud Suresi 72, 12-Yusuf Suresi 78, 28-Kasas Suresi 23, 40-Mümin Suresi 67). iIyx. Yüce Allah Azimuşşa’nın gönderdiği kitabımız Kuranı Kerim de olan Şuara Süresinin fazileti ve sırları nelerdir. Rabbimizin bütün insanlığa hitabeden bir kelâmı olan Kur’an, Arapça olarak indirilmiştir. Kur’an okumanın faziletiyle ilgili bütün rivayetler Kur’an’ın her suresi ve ayeti için geçerlidir. Kur’ân-ı Kerîm okumak ve okutmak çok sevâbdır. Hatta bunun sevâbı dedelerine, çocuklarına ve torunlarına tesîr eder. Kur’an’dan bir harf okuyana bir hasene verilir. Bir hasenede on misli sevap vardır. Şuara Suresinin Faziletleri, Bir sureyi veye ayetleri okuyan kişilere manevi armağanlar verilir. Bu manevi armağanlara surelerin ve ayetlerin faziletleri denir. Birçok surenin ve ayetlerin faziletleri, hadisi şerifler ile ifade edilmiştir. Her surenin bir çok özelliği vardır. Her bir ayet ve sure Allah kelâmı olmakla beraber herbirinin ayrı ayrı özellikleri vardır. Kur’ân-ı kerîmin yirmi altıncı sûresi. Şuarâ sûresi Mekke’de nâzil oldu indi. İki yüz yirmi yedi âyet-i kerîmedir. İçinde şâirlerden bahsedildiği için, Sûret-üş-Şuarâ denilmiştir. Sûrede; hazret-i Mûsâ ile Fir’avn arasında geçen olaylar, İbrâhim, Nûh, Hûd, Sâlih, Lût ve Şuayb peygamberl erin kavimlerindeki inkârcılara karşı verdikleri mücâdelelerden bahsedilmektedir. İbn-i Abbâs, Râzî, Senâullah Dehlevî ŞUARA SÛRESFNİN FAZİLETİ VE YARARLARI Kim Şuarâ sûresini okursa, Nûh’u tasdîk edenlerin, Hûd, Sâlih, Şuayb ve İbrâhim’i yalanlayanların ve Îsâ’yı yalanlayanların ve Muhammed’i aleyhisselâm tasdîk edenlerin adedinin on katı sevâb verilir. Hadîs-i şerîf-Kâdı Beydâvî Tefsîri Resulullah Sallallahü Aleyhi ve Sellem buyurdu ki “Her kim şu’ara Suresini okursa, Hazreti Nuh Aleyhisselam, Hazreti Hud Aleyhisselam, Hazreti Salih Aleyhisselam, Hazreti Şuayb Aleyhisselam, Hazreti İbrahim Aleyhisselam ve Hazreti Muhammed Sallallahuı Aleyhi ve Selleme iman edenlerin ve yalanlayanların sayısınca sevap verilir.”Kadı Beyzavi, Beyzavi TefsirEnvarut-Tenzil ve Esrarut Te’vil, 2/179 Rivayet Edildiki * Her türlü zarardan korunmak için okunur. * Kabakulak olan bölgenin etrafı çizilip Şuara suresinin 130. ayeti çizili olan kısmın içine * yazılırsa, Allah’u Teala’nın izniyle şifa bulacağı ümit edilir. * Her türlü kötülüğün rahatça işlendiği günümüzde kendimizi ve ailemizi küfür, şirk ve cinsel sapkınlıktan korumak için Şu’ara suresinin 169. ayeti çokça okunmalıdır. ŞUARA SURESİ NEDEN İNDİRİLMİŞTİR? “Kabul edilen şeyin ardından, Allah hakkında tartışmaya girenlerin delilleri Rableri katında boştur.” ayetinin 16. ayet nüzul sebebiyle ilgili olarak İbni Münzir, İkrime’den şöyle rivayet etmiştir “Allah m yardımı ve zaferi gelince…” Nasr, 110/1 ayeti nazil olunca, Mekke müşrikleri, arala­rında bulunan müminlere “İnsanlar grup grup Allah’ın dinine madem gir­diler, o halde aramızdan çıkın, ne diye hala aramızda duruyorsunuz!” dedi­ler. Bunun üzerine “kabul edilen şeyin ardından, Allah hakkında tartışma­ya girenlerin…” ayeti nazil oldu. Ayet hakkında Abdürrezzak’ın Katade’den rivayeti ise şöyledir Allah hakkında münakaşa edenler, Yahudi ve Hristiyanlardır. Onlar şöyle demiş­lerdir Bizim kitabımız sizin kitabınızdan öncedir. Peygamberimiz de sizin Peygamberinizden öncedir. O halde biz sizden daha hayırlıyız. “İşte Allah’ın iman eden ve iyi işler yapan kullarına…” ayetinin 23. ayet nüzul sebebi ile ilgili olarak Katade şöyle rivayet etmiştir Müşrikler “Peygamber belki de yaptığı işlerden dolayı karşılık beklemektedir.” diyor­lardı. Bunun üzerine onları, onu ve yakınlarını sevmeye teşvik için “Ben buna karşılık sizden, akrabalık sevgisinden başka bir ücret istemiyorum” ayeti nazil olmuştur. Sa’lebi “Sure Mekki olduğu için, ayete en uygun nü­zul sebebi budur.” demiştir. “Allah kullarına rızkı bol bol verseydi…” ayetinin 27. ayet nüzul se­bebiyle ilgili olarak Hakim’in Hz. Ali rivayet edip, sahih kabul et­tiği bu hadiste Hz. Ali şöyle demiştir “Allah kullarına rızkı bol bol verseydi, yeryüzünde azarlardı…” bu ayet, Ashab-ı Suffe hakkında nazil ol­muştur. Zira onlar “Bizim de olsa” deyip dünyayı ve zenginliği temenni et­mişlerdi. Habbab b. Eret “Bu ayet, biz Ashab-ı Suffe hakkında nazil olmuş­tur, çünkü biz, Yahudilerden Kurayza, Nadir ve Kaynuka oğullarının mal­larına baktık, imrendik, bizim de onlar gibi mallarımız olsun diye temenni ettik.” demiştir. “Size verilen şey …” ayetinin 36. ayet nüzul sebebiyle ilgili olarak Hz. Ali’den şöyle bir rivayet gelmiştir “Ebu Bekir tüm malını tasadduk etti, bunun üzerine bir topluluk onu kınadı ve bu ayet nazil oldu.” Hadiste onun seksen bin dinar infak ettiğine dair bilgi gelmiştir. “Onlar büyük günahlardan ve …” ayetinin 37. ayet nüzul sebebi ile ilgili olarak denilmiştir ki; bu ayet bir görüşe göre Hz. Ömer hakkında na­zil olmuştur. Mekke’de kendisine sövülmüş, o kendisine şovenleri atfetmiş­tir. Bir görüşe göre de Ebu Bekir hakkında nazil olmuştur. Malını Allah yo­lunda harcadığı zaman insanlar kendisini kınamış ve sövmüşler, ama o bü­tün bunları bilimle yumuşaklıkla karşılamıştır. “Rablerinin davetine icabet edenler…” ayeti 38. ayet, Ensar Medineli müslümanlar hakkında inmiştir Allah Rasulü onları imana davet etmiş, onlar bunu kabul edip, namazlarını da kılmışlardır. Müfessirlerden Kelbi ve Ferra’nın zirkettiğine göre 41 ve 43. ayetler de Ebu Bekir Sıddık hakkında nazil olmuştur. Ensar’dan biri ona kö­tü sözler sarfetmiş, Ebu Bekir de ona karşılık vermiş, sonra da susmuştur. “Allah bir insanla ancak …” ayetinin 51. ayet nüzul sebebiyle ilgili olarak şöyle bir rivayet bulunmaktadır. Yahudiler, Peygamberimiz’e “Eğer sen peygambersen Musa’nın konuştuğu gibi, sen de Allah ile konu­şup, O’na baksana!” dediler. Bunun üzerine bu ayet indi ve Peygamberimiz “Musa Allah’a bakmamıştır.” buyurdu. ❬ Önceki Sonraki ❭ ٱلَّذِى خَلَقَنِى فَهُوَ يَهْدِينِ Diyanet Vakfı Beni yaratan ve bana doğru yolu gösteren O´dur. وَإِذَا مَرِضْتُ فَهُوَ يَشْفِينِ Ve izâ maridtu fe huve yeşfînyeşfîni. “Hastalandığımda da O bana şifa verir.” Hakkında Kehf sûresi 110 âyettir. Mekke’de inmiştir. İsmini, 9-26. âyetleri arasında anlatılan “Ashâb-ı Kehf” kıssasından almıştır. Mushaf tertibine göre 18, iniş sırasına göre 69. sûredir. Nuzül Mushaftaki sıralamada on sekizinci, iniş sırasına göre altmış dokuzuncu sûredir. Gåşiye sûresinden sonra, Nahl sûresinden önce Mekke’de inmiştir. Ancak 28. âyeti ile 83 ve 101. âyetlerinin Medine’de indiği rivayeti de vardır Nüzûl sebebi olarak tefsir ve siyer kaynaklarında şöyle bir olay anlatılmaktadır Müslümanların sayısının çoğalması üzerine müşrikler, Resûlullah’ın peygamber olup olmadığını araştırmak için Nadr b. Hâris ile Utbe b. Muayt’ı Medine’deki yahudi âlimlerine gönderip kendilerine şu tâlimatı vermişlerdi “Muhammed’in durumunu onlara sorun, vasıflarını ve söylediklerini anlatın; onlar kitap ehlidir, peygamberler hakkında bizim bilmediklerimizi bilirler.” Bu iki adam, Medine’ye giderek meseleyi yahudi âlimlerine anlattılar. Onlar da, “Muhammed’e, geçmiş zamanlarda mağaraya sığınmış gençleri; dünyanın doğusunu ve batısını dolaşmış olan adamı; rûhun ne olduğunu sorun; eğer bunları size bildirirse o bir peygamberdir, ona uyun; aksi takdirde bir falcıdır, ona istediğinizi yapabilirsiniz” dediler. Nadr ile arkadaşı Mekke’ye dönüp bunları Hz. Peygamber’e sordular. O da “Sorularınıza yarın cevap veririm” dedi. Fakat “inşallah” demesi gerekirken bunu ihmal ettiği için o günden itibaren on beş gün vahiy gelmedi. Bunun üzerine Mekke halkı, “Muhammed bize, Sorularınıza yarın cevap veririm’ diye söz vermişti. Ancak aradan on beş gün geçtiği halde hâlâ sorularımıza cevap vermedi” diyerek dedikoduya başladılar. Hz. Peygamber’e vahyin gecikmesi sırasında iyice bunaldığı bir sırada Cebrâil yukarıdaki soruların cevabını içeren Kehf sûresi ile İsrâ sûresinin 85. âyetini getirdi İbn Âşûr, XV, 242-244. Tefsir ve siyer kaynaklarından bu rivayeti nakleden İbn Âşûr, Ashâb-ı Kehf hakkında Hz. Peygamber’e soru sormaya Kureyşliler’i teşvik edenlerin, ticaret maksadıyla Mekke’ye gelen bazı hıristiyanlar veya Kureyş’in Suriye ticaret yolu üzerinde bulunan kiliselerdeki hıristiyan din adamları olabileceğini söylemektedir XV, 259-260. Elmalılı Muhammed Hamdi de yukarıdaki rivayeti geniş şekliyle naklettikten sonra, hadis tekniği açısından bu rivayetin zayıf olduğunu, buna dayanılarak sûrenin tefsir edilmesinin doğru olmayacağını ifade etmektedir. Elmalılı’ya göre sûrenin baş tarafındaki âyetler gösteriyor ki esas iniş sebebi, “Allah çocuk edindi” denilmiş olmasıdır. Sûre, bunun ilmî dayanağı bulunmayan büyük bir yalan olduğunu açıklamak, bu sözü söyleyenleri uyarmak ve onları tevhide davet etmek için indirilmiş, Zülkarneyn ile ilgili sorunun cevabı da bunun tamamlayıcısı olmuştur V, 3220. Konusu Kehf sûresi, giriş kısmında Kur’ân-ı Kerîm’den, onun indiriliş maksadından, Kur’an’ın tâlimatları karşısında insanların “iman eden ve iman etmeyen” olarak ikiye ayrıldıklarını; bunlardan iman edenlerin çok güzel mükafatlara nâil olacaklarını, iman etmeyenlerin ise cezalandırılacaklarını beyân eder. Resûlullah vazifesinin sadece tebliğ olduğunu, bunun ötesine geçip insanları İslâm’a davette kendini telef edecek derecede yorucu bir yola girmemesini tavsiye eder. Sûrede esas konu olarak dünya hayatının ve âhiret hayatının mâhiyeti, bu münâsebetle dünyanın gelgeç sevdâlarına aldanmayıp Allah’a ve âhirete imanın önemi üzerinde durulur. Bu konu, pek dikkat çekici bir üslupla anlatılan Ashâb-ı Kehf kıssası, biri bahçeleri olan varlıklı ve şımarık, diğeri oldukça fakir iki kişinin hikâyesi ve dünya hayatının fanîliğiyle alakalı çarpıcı bir örnekle dikkatlere sunulur. Bu arada insanların mahşer yerinde toplanması ve amel defterlerinin açılıp içinde küçük büyük her şeyin sayılıp döküldüğünü, hiçbir ayrıntının bile ihmal edilmediğini gören inkarcı suçluların hazin hallerinden bir manzara arzedilir. Tekrar Kur’an’ın ana mesajlarına dikkat çekildikten sonra, anlaşılması bakımından insan aklının sınırlarını zorlayan Hz. Mûsâ ile Hz. Hızır kıssasına geçilir. Bu kıssada ilm-i ledün konuşur; üç misalle sır perdesinin kenarı azıcık açılır, kader muammasından iğne ucu kadar bir nokta aydınlanır, sonra tekrar kapatılır. İlm-i ledünden siyaset ve saltanat ilmine geçilir. Bu hususta da Hz. Zülkarneyn’in emsalsiz dünya saltanatının ana noktalarına temas edilir. Fakat bu dünyada iyi veya kötü nasıl bir saltanat sürülürse sürülsün kâinatı altüst edecek olan kıyamet dehşetinin kaçınılmaz olduğuna vurgu yapılarak, kârlı çıkacak olanların yatırımlarını âhiret hayatına yapanlar; zararlı çıkacak olanların ise âhireti hesaba katmadan çalışanlar olacağı belirtilir. Fazileti Kehf sûresinin faziletiyle alâkalı rivayetlerden birkaçı şöyledirBerâ b. Âzib dediğine göre bir adam Kehf sûresini oku­yordu, yanında da iki uzun iple bağlı bir at vardı. Derken bir bulut adamın üzeri­ne doğru inmeye başladı. Bulut yaklaştıkça yaklaşıyordu. At bundan dolayı ürktü ve huysuzlardı. Sabaha çıkınca o zat Nebî gelerek hâdiseyi anlattı. Resûlullah “O, kalbe huzur veren bir melektir, Kur’an okuduğun için inmiştir” buyurdu. Buhârî, Fezâil 11; Müslim, Müsâfirîn 240Resûlullah şöyle buyurur“Kim, Kehf sûresi­nin başından on âyet ezberlerse deccâlden korunmuş olur.” Müslim, Müsâfirin 257“Kim, Kehf sûresinin son on âyetini okursa deccâlin fitnesinden korunur.” Ahmed b. Hanbel, Müsned, VI, 446“Her kim Cuma gecesi Kehf sûresini okuyacak olursa, bir nûr kendisi ile Beyt-i Atîk arasındaki mesâfeyi onun için aydınlatır.” Dârimî, Fezâilü’l-Kur’ân 18“Kim Kehf sûresinin baş tarafları ile sonlarını okursa, bu sûre onun için tepeden tırnağa kadar bir nûr olur. Kim de tamâmını okursa, onun için gök ile yer arasında bir nûr olur.” Ahmed b. Hanbel, Müsned, III,439“Kim, Kehf sûresini indirildiği gibi okursa sûre, kıyamet günün­de onun için bir nûr olur.” Beyhakî, Sünen, III, 249 Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla… 1. Yüce Rabbinin adını an, 2. Yaratıp düzene koyan, 3. Takdir edip yol gösteren, 4. Topraktan yeşil otu çıkaran, 5. Sonra da onu kapkara bir sel artığına çeviren yüce Rabbinin adını an, tesbih ve takdis et. 6. Sana Kur an’ı okutacağız; sen hiç unutmayacaksın. 7. Artık Allah’ın dilediği hariç, Şüphesiz Allah, açığı ve gizleneni bilir. 8. Seni en kolaya muvaffak kılacağız. 9. O halde eğer öğüt fayda verirse öğüt ver. 10. Allah’tan korkan öğütten yararlanacak. 11. Kötü kimse ise öğütten kaçınacaktır. 12. O ki,en büyük ateşe girecektir. 13. Sonra o, ateşte ne ölür ne de yaşar. 14. Doğrusu feraha ermiştir temizlenen, 15. Rabbinin adını anıp O’na kulluk eden. 16. Fakat siz ey insanlar! dünya hayatını tercih ediyorsunuz. 17. Oysa ahiret daha hayırlı daha devamlıdır. 18. Şüphesiz bu anlatılanlar, önceki kitaplarda, vardır. 19. İbrahim ve Musa’nın kitaplarında. BU SUREYLE İLGİLİ ÖNEMLİ BİLGİLER Adı Allah’ın “Yüce” anlamındaki adıyla başladığı için “el-A’lâ” denilmiştir. Nüzul zamanı Muhtevasından da anlaşılacağı gibi, Mekke’nin ilk dönemlerinde nazil olan surelerden birisidir. 6. ayette geçen “Sana okutturacağız ve sen onu asla unutmayacaksın” ifadeleri, göstermektedir ki; bu sure Raslulullah’ın vahyi zihnine tam olarak yerleştiremediği ve hâlâ vahy geldiği zaman bazı kelimeleri unutmamak için tekrarladığı dönemlerde nazil olmuştur. Zikredilen ayet ile birlikte Taha; 114. ve Kıyame; 16-19. ayetlerini okuduğumuz takdirde ve bu üç ayeti tertip ve mahal itibariyle incelediğimizde, mesele iyice vuzuha kavuşur. Allah Teâlâ Rasulullah’a “Kesinlikle müsterih ol, Biz sana okutacağız ve sen onu asla unutmayacaksın” buyurmuş ve bir süre sonra ikinci kez Kıyamet suresinde, Rasulullah nazil olan ayetleri acele acele okuduğu için, “Unutmamak için acele etmene gerek yok, Biz onu okurken iyice dinle, sana okutmak ve ezberletmek bize aittir” denilmiştir. Son kez Taha suresi nazil olmuş ve surenin 113 ayeti birden inerken, Rasulullah ezberliyemiyeceğinden korkarak belki bir ayeti unuturum endişesiyle acele ederek ezberlemeye çalışmıştır. Bunun üzerine Allah Teâlâ, “Sana vahyedilmesi henüz tamamlanmadan, Kur’an’ı acele okumaya kalkma” diye emretmiş ve daha sonra Rasulullah, asla bu gibi tereddütlere düşmemiştir. Bu üç ayetten başka bu konu hakkında herhangi bir işaret yoktur. Konu Bu kısa surede üç ayrı konu işlenmiştir. 1 Tevhid. 2 Rasulullah’ın eğitimi. 3 Ahiret. Birinci ayette tevhidî talimat, bir cümle ile şöyle ifade edilmiştir “Allah’ın yüce ismini tesbih ediniz”, yani Allah’a zaafiyet, hata atfeden ve mahlukat için müşrikçe anlamlara gelebilen isimler kullanmayın. Çünkü dünyadaki tüm ifsad edici düzenlerin temelinde, Allah’ın zâtı hakkındaki yanlış akideler yatmaktadır. Bu düzenler Allah’ın zâtını yanlış düşüncelerle şekillendirerek tasarruf etmişlerdir. Dolayısıyla en emin yol, Allah’ın en güzel isimlerle çağırılmasıdır, ki o zaten en güzel isimlerle çağırılmaya layık olandır. Daha sonraki üç ayette şunlar anlatılmaktadır “Rabbin sana tesbih etmeyi emretmektedir. O Allah ki kainatta bulunan herşeyi yaratan, belli bir ölçü veren ve kaderini tayin edendir. O neyi hangi maksat için yaratmış ise, o maksadın hasıl olması için ona yolunu da öğretmiştir. Yeryüzünden bitkilerin çıktığını, büyüdüğünü ve çürüyerek yok olduğunu bizzat gözlerinizle görmektesiniz. Hiç kimse ilk bahar getirmeye muktedir olmadığı gibi, sonbaharın gelmesini engellemeye de güç yetiremez.” Bundan sonraki iki ayette, “Kur’an’ı nasıl ezberleyeceğim diye endişe etme! Senin hafızana Kur’an’ı yerleştirmek Bize düşer. Kur’an’ı ezberlemen ve zihnine yerleştirmen bizzat senin becerin ve marifetin olmayıp, bilakis bu benim sana verdiğim bir nimettir. Şayet dilersem, bu Kur’an’ı hafızandan silerim” diye Rasulullah’a tenbih ve tavsiyede bulunulmuştur. Daha sonra Rasulullah’a şöyle buyurulmuştur “Herkesi doğru yola iletmekle görevlendirilmiş değilsin. Senin vazifen sadece hakkı tebliğ etmektir. Sen sadece kulak verenlere en güzel yolla ve iyilikle anlat. Şayet sırt çevirirlerse, peşlerine düşmene gerek yok. Gittiği sapık yolun sonuçlarından kimler korkmaya başlarsa, ancak bu kimseler hakka kulak verirler. Hangi bedbaht davetini dinlemekten kaçınır ve sırt çevirirse, o yaptıklarının kötü sonuçlarını görecektir. Surenin sonunda kısaca şöyle buyuruluyor; Kurtuluş, ancak akidesinde, ahlâkında ve amellerinde salih olanlar, kendilerini yaratan Rablerini tesbih edenler ve namazı kılanlar içindir. Halbuki kâfirlerin tüm düşünce ve davranışları, dünyadaki rahatlığın, lezzet ve zevklerin peşinde koşmaktan başka birşey değildir. Asıl olan ahirettir ve insan onun için endişe etmelidir. Çünkü bu dünya fani ve geçicidir, ahiret ise daim ve bakidir. Ayrıca ahiretteki nimetler, dünyadaki nimetlerden kat kat üstündür. Bu gerçek sadece Kur’an’da değil, daha önce gelen sahifelerde de bildirilmiştir. Yani İbrahim’in ve Musa’nın sahifelerinde… Tefhimü’l-Kur’an, Mevdudi

şuara suresi 78 ayet okuyanlar