1025 Persler arasında yaşayan arapların kürt olduğu iddia edilen kaynak Hz. İbrahim'in ateşe atılması olayının da Kürtlerle ilişkin olduğunu iddia eden kaynak olan Taberide geçmektedir. Geçen rivayetin bir kısmı şu şekildedir: 26 Jul 2022 Kuran'da din ahlakından yüz çevirerek atalarının dinine uyanlara verilen örneklerden biri Hz. İbrahim'in kavmidir. Bu inkarcı topluluk, atalarının yolunu izleyip putlara tapıyorlardı. Bu batıl dine olan bağlılıkları nedeniyle de, Hz. İbrahim'in hak din ahlakına davetini reddediyorlardı. Allah Kuran'da, Hz İbrahim'in inkar Ya da Allah'ın Kuran'da "sizin için onda güzel bir örnek var" (Mümtehine Suresi, 4) diye söz ettiği Hz. İbrahim (as)'ın ateşe atılırken tevekkül etmesi ve Allah'a yönelmesinde, onun içli ve yumuşak huylu olduğunun belirtilmesinde gerçekten bizim için çok güzel örnekler vardır. İbrahimin (a.s.) Mezopotamya bölgesinde yer alan Babil ülkesinde yaşadığı belirtilir. Burası şimdiki Harran ve Urfa çevresidir. Hz. İbrahim doğmadan önce Babil ülkesi Nemrut adlı bir kralın hakimiyeti altında bulunuyordu. Nemrut bir gece rüyasında çok parlak bir yıldızın doğduğunu, parlaklığının güneş ve aydan İbrahim Aleyhisselâm ile ilgili üç önemli olaydan daha söz edilir. 1. Nemrud tarafından ateşe atılması. 2. Kuşu öldürüp dört parçaya ayırarak dört uzak mesafeye atıp, onu tekrar canlandırması. 3. Kâbe’yi inşa etmesi. Bu olayları, masal gibi okuduk iyi bir MUKALLİT olarak!.. Hemen hepimiz biliriz. GPLxW. Hz. İbrahim’in ateşe atılırken ettiği dua neydi?Hazret-i İbrâhîm’in “–Benim Rabbim dirilten, hayat veren ve öldürendir!” sözüne öfkelenen Nemrûd, O’na nasıl bir cezâ verileceği husûsunda avanesini toplayıp onlarla istişâre etti. Henûn adında bedbaht birisi “–O’nu büyük bir ateşte yakalım!” dedi. Bu teklif kabûl edildi. Ateş için hazırlıklar başlatıldı. Bir ay odun taşındı. Câhil ve ahmak halk “–Bu insan, bizim putlarımıza karşı çıkıyor!” diye odun taşıma işinde seferber oldular. Dağ gibi odun yığıldı. Yakılan ateşin alevleri semâlara çıkıyordu. Harâretinden dolayı, kuşlar yakınından bile geçemiyordu. Bütün hazırlıklar bitince halk, ateşin başına toplandı. İbrâhîm -aleyhisselâm- elleri kelepçeli ve ayakları prangalı bir şekilde oraya getirildi. Ancak o büyük peygamber “Halîl” olduğu için çok zor bir durumda olmasına rağmen büyük bir teslîmiyet ve tevekkül içinde idi. Gönlünde en ufak bir korku ve endişe yoktu. MELEKLER ALLAH’A DUA ETTİLER Nemrûd ve cemâati, O’nun ateşe nasıl atılacağını müzâkere ettiler. Nihâyet, mancınıkla atılmasına karar verdiler. Yerdeki ve gökteki melekler, hayret içinde “–Aman yâ Rabbî! Sen’i en çok zikreden İbrâhîm -aleyhisselâm- ateşe atılıyor! O Sen’i bir an bile unutmayan bir peygamberdir! O’na yardım etmek için bize izin verir misin Allâh’ım?” diye yalvardılar. Allâh Teâlâ’nın izin vermesi üzerine bir melek İbrâhîm -aleyhisselâm-’a geldi “–Rüzgârlar emrime verildi. Arzu edersen ateşi darmadağın edeyim!” dedi. Diğer bir melek “–Sular emrime verildi. İstersen ateşi bir anda söndüreyim!” dedi. Bir başka melek “–Toprak emrime verildi. Dilersen ateşi yere batırayım!” dedi. İbrâhîm -aleyhisselâm- ise, bu meleklere “–Dost ile dostun arasına girmeyin! Rabbim ne dilerse ben ona râzıyım! Kurtarır ise, lutfundandır. Eğer yakar ise, kusûrumdandır. Sabredici olurum inşâallâh!” diye mukâbelede bulundu. “ALLAH BİZE YETER, O NE GÜZEL VEKİLDİR” Mancınığa konup ateşe atılmak üzere iken de İbrâhîm -aleyhisselâm- “Allâh bize yeter, o ne güzel vekîldir.” diyordu. Abdullâh bin Abbâs -radıyallâhu anhümâ-’nın rivâyet ettiğine göre İbrâhîm -aleyhisselâm- bu sözü, ateşe atılırken söylemiştir. Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- de bu sözü, “Müşrikler size karşı toplandılar, başınızın çâresine bakınız!” denildiğinde söylemiştir. Bunun üzerine Müslümanların îmânları artmış ve hep birlikte “Allâh bize yeter, O ne güzel vekîldir!” diyerek, Allâh’a karşı eşsiz bir teslîmiyet örneği sergilemişlerdir. Buhârî, Tefsîr, 3/13 Hazret-i İbrâhîm -aleyhisselâm- tam ateşe atılmak üzereyken Cebrâîl -aleyhisselâm- geldi ve “–Bir dileğin var mı?” diye sordu. İbrâhîm -aleyhisselâm- “–Evet, bir talebim var, fakat senden değil!” cevâbını verdi. Cebrâîl -aleyhisselâm-, İbrâhîm -aleyhisselâm-’a hayretle “–Niçin Allâh’tan kurtuluş istemiyorsun?” dedi. O da “–Hâlimi O biliyor! Ateş kimin emri ile yanıyor? Yakma kimin işidir?” diye cevap verdi. Şâir bu cevâbı; “Âgâh olunca hâle, hâcet mi kalır suâle!” şeklinde mısrâya dökmüştür. Allâh Teâlâ, İbrâhîm -aleyhisselâm-’ın meleklerden bile müstağnî davranıp bütün talebini Hakk’a yöneltmesinden râzı olmuş, O’nu Kur’ân-ı Kerîm’de “Sözünün eri olan ahdine vefâ gösteren İbrâhîm.” en-Necm, 37 âyet-i kerîmesiyle senâ etmiştir. Yine Cenâb-ı Hak, O’nu “Rabbi O’na Teslîm ol!» deyince, derhal Bütün varlığımla Âlemlerin Rabbine teslîm oldum!» dedi.” el-Bakara, 131 âyet-i kerîmesi ile de, teslîmiyet timsâli olarak takdîm ve taltîf etmiştir. Kaynak Osman Nuri Topbaş, Nebiler Silsilesi 1, Erkam Yayınları İslam ve İhsan KRAL NEMRUT KİMDİR? HAYATI, TANRILIK İDDİASI VE ATEŞE ATILMASIHz. İbrâhim döneminde tevhid inancının karşısındaki siyasal otoriteyi simgeleyen, Allah’a isyan eden kral Nemrut kimdir? Kral Nemrut’un hayatı nasıl geçmiştir? Akıbeti ne olmuştur?İslami kaynakları incelediğimizde hayatı zulümle geçmiş, Hakkı Tevhidi reddetmiş, Allah’a savaş açacak kadar sapıtmış, Hz. İbrahim peygamberi ateşe attıran ve Tanrılık iddiasında bulunan bu zalim hükümdarın ölümü, yine büyük bir ibretlik öyküsü olarak küçücük bir sineğin burnuna kaçmasıyla ve tarihsel kişiliği ne olursa olsun, kesin olan birşey vardır. O da, yaygın bir biçimde "Nemrut" diye anılan bir hükümdarın Hz. İbrahim karşı çıktığı ve onu ateşe atarak yok etmek istediğidir. Bu; isim bir yana bırakılırsa, Kur'an-ı Kerim'in haberleri ile ismi Asur dilinde “güçlü avcı, kaplan, leopar, vaşak anlamına gelmektedir. Nimru ise ışıltılı, naamaru ise gözlem kulesi, namurratu ise devlet unvanı dır ve muhteşem, görkemli anlamındadır. Daha sonra Asur kralları nemrut ismini bir unvan olarak da 4000 yıl önce yaşayan bu zalim kâfir Nemrutla, Allah’u Zülcelalin o toplumu İslam’a Hakka Tevhide davetle görevlendirdiği Ululazm peygamberlerden aralarında geçen, çok ibret verici olayların yaşandığı, bugünde hala ibret dersleriyle dolu bir ibred vesikasıdır. Hz. İbrahim'in, mücadelesini anlayabilmek için, nasıl bir kavme elçi olarak gönderildiğine bakmak gerekir. 1500 - 2500 yılı Mezopotamya uygarlıkları incelendiğinde; o zamana göre, teknoloji ve bilimde ilerlemiş ve yazıyı kullanan Sümer medeniyetinin, bölgedeki tüm toplumları etkilediği açıkça görülmektedir. Bu toplumların hepsinin yaşadığı bu coğrafya, "Babil ülkesi" olarak isimlendirile gelmiştir. Sümerler, Akadlar, Asurlar ve Babiller hep bu Mezopotamya coğrafyasını yurt edinmişlerdir. Gerçekte 'Naram-Sin' denen Akad Asur şehrinin 3500 yıllarından itibaren var olduğu bilinmektedir. Hz. İbrahim 2900-3000 yıllarında yaşamış, Kuran’da Hz. İbrahim atası için babası, amcası, dedesi de olabilir Azer ismi atası Azer’e Putları tanrı olarak mı benimsiyorsun? Doğrusu ben seni ve milletini açık bir sapıklık içinde görüyorum» demişti.Enam Suresi,74Asur kaynaklarından Asur isminin, Aşur, Azer olarak ta okunduğunu biliyoruz. Bunun en güzel örneği Asur Krallar listesinde görülmektedir Bu listede en eski “Çadırda yaşayan krallar listesinde “Azurah” isminde bir kral da bulunmaktadır. Ayrıca Asur’ların tanrısının adı da Aşur Azer? dir. Sonraki Asur kralları da Aşur ismini kullanmışlardır. Aşur kelimesinin anlamı “bütün gök” olarak çevrilmektedir. Başka yorumlarda ise cennetin sahibi, gözetmen anlamları verilmiştir. Daha sonra ise Güneş ışık tanrı şeklinde tasvir edilmiştir. Asur kralları Güneş, Ay ve Kevkeb takımyıldız isimlerini unvan olarak kullanmışlardır Şems, Sin, Kavkab, Aşur. Yine Kuran’da İbrahim kıssalarına dikkat edildiğinde karşımıza Şems Güneş, kamer Ay, Sin, Kevkeb Takımyıldız, Azer- Aşur isimleri karşımıza Azer ismi günümüzde halen bu bölgede kullanılan bir isimdir. Kuran’da ise “azer” kelimesi kuşatmak, desteklemek kökünden gelmektedir. 3000 yılından önce Aşur- Azer isimli bir tanrı tanımı bulunmamaktadır. Kuran’da ise İbrahim ile tartışan kişi hem atası hem de Kral olan birisidir. Bu kişilerden Kral olan kendini tanrı gibi Asur şehrinin ilk krallarından biri Azer dir. Azer İbrahim peygamberin atasıdır. Kendini Tanrı gibi görmektedir. Bu nedenle İbrahim ile tartışmıştır. Daha sonra gelen nesillerce kutsallaştırılıp tanrılaştırılmıştır. Bu nedenle Asur baş tanrısı Azer olarak kabul edilmiştir. Daha sonraki Asur krallarına bunu bir unvan olarak kullanmışlardır. Nemrut kelimesi ise “ görkemli, gösterişli” anlamı ile bütün Asur krallarınca kullanılmıştır. Fakat bu unvan daha sonra sanki sadece bir kralın ismiymiş gibi bu bilgiler bize Hz. İbrahim’in yıllarında antik Asur şehrinde yaşadığını ve buradan Bekke Ağlama vadisine göç edip Mekke şehrini kurduğunu düşündürmektedir. Doğrusunu Allah Mezopotamya bölgesinin düz ve iletişime açık olması, toplumsal yalıtımı önlemiş; teknik, politik ve dini fikirlerin çabucak yayılmasını sağlamıştır. O çağda, yazıyı, bir kayıt tutma sistemi olarak geliştirmiş Mezopotamya uygarlıkları, bizlere Hz. İbrahim içinde yaşadığı toplumu tanıma imkânı vermektedir. Bu kayıtların tutulduğu yazıtlar keşfedilmeden önce, seküler bilim dünyası, İbrahim ve nesline, bir efsanenin abartılmış kahramanları olarak Ugarit, Nuzi ve Mari arkeolojik kayıtlarında ortaya çıkan kanıtlardan sonra, bilim adamları, İbrahim ve ona tabi olanların, kuzeybatı Mezopotamya toplumunda gerçekten yaşadıklarını anladılar. Hatta o kadar ki, bulundukları coğrafyaya, kendilerinin veya atalarının ismini verecek kadar önemli insanlar olduklarını, kabul etmek zorunda kabîlesinin hükümdârı olan Nemrut, ilk zamanlarda âdil ve insaflı bir kimse idi. Kavmi, yıldızlara ve putlara tapardı. Daha sonraları Nemrut, saltanatı genişleyince kibre kapıldı ve heykellerini yaptırarak kavmine kutsal metinlerinde geçen Nimrod isminin İbrânîce marad isyan etmek kökünden türediği ve “isyan edeceğiz” anlamına geldiği ileri sürülür. Pesahim, 94b; Dictionary of Deities and Demons in the Bible, s. 627 Ayrıca Talmud’da Nimrod kelimesi Amrafel Amraphel ismiyle özdeşleştirilirken başka kaynaklarda Eski Mezopotamya tanrısı Ninunta’nın isminden çıkarılmış olabileceği hususu tartışılır. Erubin, 53aNEMRUT GERÇEKTE KİM?İsminin Kur’an’da yer almaması, Tekvîn’deki silik şahsiyeti ve hakkındaki efsaneler sebebiyle Nemrut’un gerçekten yaşamış bir Mezopotamya-Bâbil kralı mı yoksa mitolojik bir kişi mi olduğu tartışma konusudur. Öncelikle onun İran krallarından Dahhâk olabileceği ileri sürülmüştür. Taberî ise Nemrut’un Nabatî, Dahhâk’in Fârisî asıllı olması dolayısıyla Nemrut’un Dahhâk olamayacağını belirtir Târîḫ, I, 221, 276-277Nemrut hakkında Tahrif edilmiş İncil ve Tevrattada bilgi verilir. Tanah’a göre Nemrut, Nûh’un oğullarından Hâm’ın torunu ve Kuş’un Cush oğludur. Tekvîn, 10/1-8; I. Târihler, 1/10. Hâm’ın soyundan gelenlerin tarihin erken dönemlerindeki en sert ve saldırgan insanlar olduklarına, krallıklar kurup insanlığın kaderine hâkim olmaya çalıştıklarına ve Mısır, Libya, Arabistan, Hindistan gibi ülkelerin oluşumuna öncülük ettiklerine inanılmaktadır. Aynı soydan gelen Nemrut’un Bâbil’in yanı sıra Ninevâ ve Kalah’ı inşa ettiği söylenir, krallığının başlangıcı Şinar diyarındaki Bâbil, Erek, Akkad ve Kalde olarak gösterilir. Tekvîn, 10/10-12 Tekvîn’de Nemrut’dan “yeryüzünde kudretli adam” ve “Rab indinde kudretli avcı” şeklinde söz edilir. Tekvîn, 10/8, 9 Tekvîn yorumcularına göre Nemrut karanlık fakat güçlü bir figürdür ve dünyanın ilk ve en büyük emperyalistidir. Phillips, s. 99-101, 107; Brett, s. 46-48 Talmud metinlerinde ise Nemrut’un, Hz. İbrahim ateşe atan ve bütün insanları Tanrı’ya isyana teşvik eden kötü yönetici olduğu üzerinde durulur. Erubin, 53a; Pesahim, 94b, 118b Ayrıca Nemrut ile Buhtunnasr Nebukadnezzar arasında bir soy ilişkisi kurulur. Hagigah, 13aGeleneksel Yahudi düşüncesine göre Nemrut kurnaz bir astrolog, putperest, çeşitli şehirleri kuran ve mâsum bebekleri katleden bir yönetici ve et yiyen ilk insandır. Ginzberg, I, 186-187; V, 199, 209 Bundan başka vahşi hayvanlara hükmeden bir kişi olarak da tanımlanır, Tanrı’nın Âdem ile Havvâ için yaptığı deri kaftanı aracı kılarak hayvanlara hükmettiği ifade edilmiştir. Ayrıca Nemrut’un, içinde yaşadığı toplumda bir tanrı muamelesi gördüğü ve karısı Semiramis’in tapınılan bir ilâhî varlık olarak öne çıktığı ileri sürülür. Ginzberg, I, 188; Seiss, s. 389; Shubin, s. 31Ayrıca onun Hammurabi 2003-1961 olma ihtimalinin bulunduğu, Nemrut kelimesinin bir isim değil “sultan, kral” anlamında bir unvan niteliği taşıdığı, bu unvanla anılan kişinin de Akkad Devleti’nin kurucusu I. Sargon 2350 olabileceği Sarıkçıoğlu, s. 38, Nemrut’un efsanevî İran krallarından Keykâvus Tökel, s. 224-225, 388-389 veya Sumerliler’in savaşçılığı ve avcılığıyla meşhur tanrısı Ninurta olduğu ve bu ismin Tevrat’a geçerken Nimrod şeklinde değişime uğradığı da iddia edilmiştir Çığ, s. 73. Speiser’in araştırmasından hareketle O’Connell, Nemrut’un Asur krallarından I. Tukulti-Ninurta 1233-1199/1244-1207 olma ihtimalinin daha kuvvetli göründüğüne işaret eder. New Catholic Encyclopedia, X, 318Bütün bunların yanı sıra Nemrut’un Bâbil’in Izdubar’ı veya Gılgamış olduğu öne sürülmüş ve Nemrut tanrı-kral Marduk’la özdeşleştirilmiştir. Nemrut’u bir kişi adı değil bir kabile ismi olarak sayanlar da vardır. Diy.. SOYUBirinci Nemrûd, Nûh aleyhisselâmın oğlu Hâm’ın soyundandır; Bâbil şehrini kurdu. Keldânî kavmi ve hükümdârları olan Nemrûdlar, heykellere putlara ve yıldızlara yeryüzünden ikisi kâfir, ikisi mümin olmak üzere dört büyük kralın gelip geçtiğini, müminlerin krallarının Süleyman b. Dâvûd ile Zülkarneyn, kâfirlerin krallarının Buhtunnasr ve Nemrut olduğunu söyler ve Nemrut’un nesebini Nemrut b. Kuş b. Kenân b. Hâm b. Nûh olarak verir. Nemrut’un krallığı dört yüzyıl devam etmiştir. Taberî, I, 273 Bir diğer rivayete göre ise nesebi Nemrut b. Kenân b. Kuş b. Sâm b. Nûh şeklindedir. İbn Kesîr, I, 139-140 yaşadığı dönemde ülkenin hükümdarının veya makamının böyle biliniyor olmasına, üstelik yer olarak da kimilerince Şanlıurfa, kimilerince de Ninova'nın zikredilmesine karşın, devletin bulunduğu coğrafya kesin olmadığı gibi, ülkenin hükümdarının "Nemrut" olduğuna ilişkin bilgiler de "rivayet"ler halindedir. Çoğu "İsrailiyyat" kökenli efsanevî rivayetleri bir yana bıraktığımızda, "Nemrut"a ilişkin bilgilerimiz kıttır. Ve bunlar da tek sağlam kaynak olan Kur'an-ı Kerim'deki kıssalardan de, Kur'an-ı Kerim'de, ile ilgili kıssalardan birinde, kendisine "mülk" verilmiş bir kimsenin Hz. İbrahim ile olan tartışması şu şekilde aktarılır "Allah kendisine mülk verdi diye şımararak İbrahim ile Rabbı üzerine tartışanı görmedin mi? İbrahim, "Rabbım öldüren ve diriltendir" demişti de,” o, ben de diriltir ve öldürürüm” demişti. İbrahim, "Allah, güneşi doğudan getirir; haydi sen de batıdan getir" deyince, o inkârcı dona kaldı. Allah, zulmeden kimseleri doğru yola eriştirmez." Bakara Suresi,258Bu ayette görüldüğü üzere, Nemrut ya da bir başka isim geçmemektedir. Hadis-i Şeriflerde de böyle bir isme Ham'ın oğullarındandır. ise, Sam'ın neslindendir. Nimrod, Şinar, Babil, Erek, Akkad, Kalne hükümdarıdır; Hz. İbrahim başlangıçta Kitdanilerin Ur kentinde oturmakta, sonra babasıyla birlikte Haran'a göçmektedir. Amaçları, Kenan illerine gitmektir...Nimrod ile Ham arasında üç göbek vardır. Yani, Nimrod, Ham'ın oğlunun oğlunun torunudur. Hz. İbrahim ile Sam arasında ise, sekiz göbek babası olan Kenan Bin Kuş bir gün rüyasında, bir erkek çocuğu olacağını ve bu çocuğun bir gün kendisini öldürerek krallığını elinden alacağını görmüştür. Kral Kenan Bin Kuş gördüğü rüyadan etkilenerek krallıkta bulunan tüm erkek çocuklarının öldürülmesini emreder. Ancak Nemrut doğduğunda ise onu korumak isteyen görevliler, onu öldürmeyerek bir ırmak kenarına kenarında Nemrut’u gören bir dişi kaplan hayvanlık içgüdüsünden hareketle Nemrut’u sütüyle ve yavrularına getirdiği farklı yiyeceklerle besleyerek büyütür. Vahşi bir ortamda büyüyen Nemrut, büyüdükçe etrafına insanları toplayarak adeta çeteleşir. Bu çeteyle birlikte babasını bilmediği için, Kenan Bin Kuş’u öldürerek krallığı ele büyücülük öğrenmesinin yanı sıra, İdris peygamberin öğrencilerinden de yıldızlarla ilgili bilgiler edinir. Edindiği bu bilgilere ve rivayete göre ülkesinde bir peygamber doğacağını öğrenen Nemrut, babası gibi ülkesinde bulunan tüm erkek çocuklarının öldürülmesini emreder. Hz. İbrahim peygamberse doğumundan sonra yakınları tarafından bir mağaraya saklanarak, orada gizlice büyütülür. Hz. İbrahim büyüdükten sonra Babil kralı Nemrut’a babası tarafından takdim edilir. Peygamberlik geldikten sonra halkı dine çağıran İbrahim peygamberin çağrılarına, Nemrut korkusu nedeniyle icabet ADI KUR’AN’DA GEÇİYOR MU?Nemrut adı Kur’an’da yer almamakla birlikte Bakara Sûresi’, 258’inci ayette Allah’ın kendisine mülk ve hükümdarlık bahşettiği için şımarıp Hz. İbrahim tartıştığından söz edilen kişinin Nemrut olduğu müfessirlerce kabul edilmiştir. Bunun dışında Hz. Hz. İbrahim cezalandırılması ve ateşe atılmasıyla ilgili âyetlerde de NemrutTan bahsedilmektedir. Enbiyâ Suresi,68-70; Ankebût Suresi,24; Sâffât Suresi,97-98 Nemrud, inançsızlığı ve Hz. İbrâhim mücadelesi dolayısıyla divan şairleri tarafından telmihlere ve mecazlara konu edilen isimler arasında yer almıştır. Hz. İbrâhim Allah’a bağlılığı, Nemrud’a karşı gelmesi, başkasından yardım istememesi, ateşe atılmaya razı olması yanında inancı uğruna seve seve çektikleri âşıkla mâşuk arasındaki ilişkinin derecesini gösteren bir ölçü olarak kabul bütün kibrine ve azametine rağmen bir sivrisinek tarafından helâk edilmesi zalim nefse karşı İbrâhimî zaferi kazanmak için küçük bir gayretin yeteceği, eşyada mevcut olanın aslında zerrede de mevcut olduğu ve Allah’ın, dilemesi halinde Nemrud ordularına karşı sivrisineği tek başına bir ordu olarak zafere eriştireceği şeklinde yorumlanmıştır Ceylan, s. 365.NEMRUT’UN ERKEK ÇOCUKLARI ÖLDÜRMESİNemrut ile Hz. İbrahim arasındaki mücadeleyi konu alan hikâyeler hem Yahudi hem İslâm kaynaklarında yer alır. Bu menkıbevî rivayetlere göre Nemrut, Hz. İbrahim dünyaya gelişiyle ilgili olarak rüyasında yeni doğan bir yıldızın parlaklığının ay ve güneşi bastırdığını görür. Rüyayı yorumlayan kâhinler, ona ülkesinde doğacak olan bir erkek çocuğun halkın dinini değiştireceğini ve kendisini öldüreceğini söyler. Taberî, I, 220-221Bunun üzerine Nemrut, doğan erkek çocukların öldürülmesini emreder ve şehirdeki bütün erkekleri şehir dışına çıkararak hanımlarıyla ilişkiye girmelerine engel olur. Ancak Âzer’e Terah olan güveni sebebiyle onu hanımıyla görüşmemek şartıyla bir iş için şehre gönderir. Bu arada Âzer hanımıyla ilişkide bulunur ve bunu gizler. Eşi hamile kaldığında onu şehir dışında bir mağaraya saklar. Orada çocuğunu büyütür. Köksal, s. 143.Sonuçta Hz. İbrahim bir mağarada olağan üstü ışıklarla aydınlanmış olarak doğar. Klinghoffer, s. 1-2Hz. İbrahim ile Nemrut arasındaki mücadele ve Nemrut’un Hz. İbrahim ateşe atması konusunda Yahudi geleneğinde Bâbil Kulesi öyküsü ön plana çıkarılmıştır. Geleneksel olarak Bâbil Kulesi’nin Nemrut’un krallığı döneminde inşa edildiğine inanılır. Abodah Zarah, 53b; The Old Testament, I, 297 Milâttan sonra I. yüzyıla ait apokrif metin Pseudo-Philo’ya göre Nemrut devrinde göklere kadar uzanan kulenin inşası sırasında insanlar hazırladıkları kerpiçlere isimlerini kazırlar ve onları pişirerek inşaatta kullanırlar. Ancak Hz. İbrahim ve yanındaki on bir kişi buna karşı çıkar, bunun üzerine tutuklanıp işkence görürler. Sonunda Hz. İbrahim ateşe atılır, fakat yanmaktan mûcizevî şekilde kurtulur. II, 310-312; ayrıca bk. Pesahim, 118a; Teugels, s. 175; Evans, s. 152-153NEMRUT’UN YAPTIKLARIİslâmî kaynaklarda Nemrut’dan hep bazı ilkleri gerçekleştiren kişi olarak söz edilir. Buna göre o ilk defa kötülüğe teşvik eden, başına ilk defa taç giyen, ilkin yıldızların durumunu ortaya koyan, ilk defa ateşe tapan ve insanları kendisine tapınmaya davet eden kişidir. Köksal, I, 142 Mancınığın da onun zamanında icat edildiği düşünülür. DİA, XXVII, 565 kaynaklarda Hz. İbrâhim şeceresi İbrâhim b. Târih Terah b. Nâhor b. Sârûğ Serûc b. Erğu Reu b. Fâliğ Peleg b. Âbir Eber b. Şâleh Şelah b. Fînân Kaynân b. Erfahşed Arpakşad b. Sâm b. Nûh şeklinde verilmektedir. Taberî, I, 233; Salebî, s. 72Kur’ân-ı Kerîm’de babasının adı Âzer olarak geçmekte ve onun putperest olduğu bildirilmektedir. Enâm Suresi,74Kur’an ve hadisler dışındaki İslâmî kaynaklarda Hz. İbrâhim babasından hem Âzer hem de Kitâb-ı Mukaddes’teki gibi Târih Târah diye söz edilmekte, annesinin adı Ûşâ, Nûnâ ve Ebyûnâ olarak gösterilmektedir. İbn Sad, I, 46Tarih ve tefsir kitaplarında, Hz. İbrâhim Ahvaz bölgesindeki Sûs’ta veya Bâbil’deki Kûsâ denilen yerde yahut Kesker sınırındaki Verkā’da,Urfa’da doğduğu, daha sonra babasının onu Nemrûd’un bulunduğu Kûsâ’ya götürdüğü ileri sürülmektedir. Harran’da dünyaya geldiği ve babasının kendisini Bâbil’e götürdüğü de rivayet edilir. Salebî, s. 72İbn Sad’ın naklettiğine göre babası aslen Harranlı olup buradan Hürmüzcird’e göç etmiş, İbrâhim burada doğmuştur. eṭ-Ṭabaḳāt, I, 46Bugünkü Urfa şehrine tarih içinde Edessa, Orhai, Urhay ve Ruha adlarının verildiği bilinmektedir. XIII, 50Tevrat’ta Hz. İbrâhim’e gösterilen hedefle takip ettiği güzergâh dikkate alındığında doğduğu şehrin Kaldeliler’in Ur şehri değil bugünkü Urfa olması, orada doğup ateşe atılmış, ardından Harran’a ve buradan da Filistin’e gitmiş bulunması daha mâkul tarihçilerin kaydettiğine göre kâhin ve müneccimlerin o sene bölgede doğacak İbrâhim adlı bir çocuğun halkın dinini değiştireceğini, Nemrûd’un saltanatına son vereceğini söylemeleri, diğer bir rivayete göre ise kendisinin bu mahiyette bir rüya görmesi üzerine Nemrûd hamile kadınları bir yere toplamış ve doğacak bütün erkek çocukların öldürülmesini, ayrıca erkeklerin eşlerinden uzaklaştırılmasını emretmiştir. Bunun üzerine Âzer, İbrâhim’e hamile kalan karısını Kûfe ile Basra arasındaki Ur şehrine veya Verkā denilen yere götürüp bir mağaraya saklamış, İbrâhim bu mağarada doğmuştur. Salebî, s. 72-74; Taberî, I, 234-235; İbnü’l-Esîr, I, 94-95; İA, V/2, s. 878İbrâhim mağarada on beş ay kalmış, ancak bir ayda dışarıdaki bir yıl kadar gelişme göstererek on beş yaşındaki bir çocuğun vücut ve zekâ seviyesine erişmiştir. İbrâhim Kur’ân-ı Kerîm’de ayrıntılı biçimde anlatılan Enâm Suresi,75-79, Allah’ın sonsuz varlığına ve birliğine dair istidlâllerini de bu mağaradan ayrılışını takip eden günlerde yürütmüştür. Buna göre bir akşam vakti mağaradan çıkarılan İbrâhim, babasına gördüğü şeylerin ne olduğunu ve bunların bir yaratıcısının bulunup bulunmadığını sormuş, onların bir rabbi olması gerektiğini düşünmüş; yıldızları, ayı ve güneşi görünce her biri için, “Rabbim budur” demiş; fakat gördükleri kısa süre sonra sönüp gidince, “Ben böyle sönüp batanları sevmem” diyerek bunların hiçbirinin ilâh olamayacağını ifade etmiş; “Hiç şüphesiz ben, bir tevhid ehli olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratmış olan Allah’a yönelttim, ben müşriklerden değilim” diyerek bir olan Allah’a dönmüştür. aynı bilgiler İbrânî kaynaklarında da bulunmaktadır; bk. İA, V/2, s. 879. Rabbi İbrâhim’e, “Müslüman ol!” dediğinde, “Âlemlerin rabbine teslim oldum.” diyerek bu davete icâbet etmiştir.Bakara Suresi,131Bununla birlikte, “Andolsun İbrâhim’e daha önce rüşdünü vermiştik; biz onu iyi tanırdık” Enbiyâ Suresi,51 meâlindeki âyetin de işaret ettiği gibi İbrâhim peygamberlik öncesinde de doğru yolda idi. Hz. Nûh’a verilenler Hz. İbrâhim’e de tavsiye edilmiş ona sahîfeler verilmiştir. Şûrâ Suresi,13;Necm Suresi,36-37; A’lâ Suresi,19Müslüman tarihçiler Hz. İbrâhim on sahîfe indirildiğini, bunların mesellerden ibaret olduğunu bildirirler. Taberî, I, 313Hz. İbrâhim peygamber olarak seçilip kavmine gönderildiğinde önce babasına hak dini tebliğ etmişse de babası onu kovmakla tehdit etmiştir. Meryem Suresi,42-46İbrâhim daha sonra kavmini de dine davet etmiş, ancak olumlu sonuç alamamıştır.Enâm Suresi,80-81; Enbiyâ Suresi,51-73; Şuarâ Suresi,70-89; Ankebût Suresi,16-27; Sâffât Suresi,83-98;Zuhruf 4Suresi,26-28Kur’an’da Hz. İbrâhim babası için Allah’tan af dilediği, fakat bu dileğinin kabul edilmediği belirtilmektedir. Meryem Suresi,41-50; Tevbe Suresi,114.Kur’an’ın özellikle ikinci ve üçüncü Mekke dönemine ait sûrelerinde İbrâhim babasının ve kavminin taptığı putlara karşı mücadele ettiği ve bir tek Tanrı inancını savunduğu; gök cisimlerine ve bunların sembolleri olan putlara tapmanın mânasız olduğunu, hiç kimseye fayda veya zarar vermesi mümkün olmayan bu cisimlere tapmaktan vazgeçmeleri gerektiğini söylediği ifade edilir. Hz. İbrâhim ay, güneş ve yıldızları görüp önce, “Bunlar benim rabbimdir” demesi, daha sonra da batıp giden şeylerin rab olamayacağını belirtmesi, İslâmî kaynaklarda onun henüz küçük yaşta iken dinî bir endişe taşıdığı şeklinde yorumlanmaktadır. Ancak bu olaydan, İbrâhim’in kısa bir süre için bile olsa gök cisimlerini gerçekten tanrı zannettiği şeklinde bir sonuç çıkarılmamalı, bu husus, sadece kavminin dinî telakkilerinin anlamsızlığını vurgulamak için başvurduğu bir tartışma yöntemi ve muhakeme tarzı olarak kabul edilmelidir. Zira ay battığında söylediği, “Rabbim bana doğru yolu göstermezse ...” sözü, güneş batınca da, “Ey kavmim! Ben sizin ortak koştuklarınızdan uzağım” demesi, hadisenin kavmine tevhid inancını tebliği esnasında vuku bulduğunu göstermektedir. Aynı şekilde Kur’an’da, Hz. İbrâhim’in Allah’a ölüleri nasıl dirilttiğini sorması da aslında inandığı halde “kalbinin tatmin olması” şeklinde olumlu bir gerekçeyle açıklanmaktadır. Bakara Suresi,260 NEMRUD'UN TANRILIK İDDİASIDünyânın meskûn bölgelerine hâkim olan ve ilk tâc giyen Nemrud, kibir, gurûr, sefâhet ve câhillik sebebiyle tanrılık dâvâsında bulundu. İnsanların kendisine secde etmelerini istedi ve çok zulmetti. Allahü teâlâ, Nemrûd ve kavmine doğru yolu göstermek, emir ve yasaklarını bildirmek için İbrâhim aleyhisselâmı peygamber olarak gönderdi. Nemrûd ve kavmi, maalesef İbrâhim aleyhisselâma îmân İbrahim bir gün Kral Nemrut’a giderek, onunda dine girmesi için davette bulunur. Bunun üzerine tek Tanrı’nın kendisi olduğunu söyleyen zalim kral, oldukça sinirlenir. Ancak İbrahim peygamber Rabb’inin ölüleri diriltebileceğini söyler. Bunun üzerine Nemrut hapiste bulunan ve ölüm cezası verdiği iki mahkûmu çağırarak, birini hemen orada öldürür ve diğerini de serbest bırakarak “yaşam ve ölüm benim elimdedir. Birini öldürdüm, diğerine yaşam verdim” der. İbrahim peygamberse kendi Rabb’inin güneşi doğudan doğdurup, batıdan yeniden batırdığı Nemrut’a dönerek, “Eğer sen Tanrı isen, bunun tam tersini yap” der. Nemrut ise bunu yapamadığı gibi sinirlenerek yine Tanrılık iddiasında bulunur. Hz. İbrahim’in yaşadığı yerde ve zamanda halk putlara tapıyordu. Büyük bir tapınağın içinde çokça put bulunuyordu. Hz. İbrahim herkesin panayırda eğlencede bulunduğu bir zamanda putla dolu tapınağa gitti. Eline bir balta alarak en büyük olan hariç bütün putları kırar ve baltayı en büyük putun boynuna asar. Putların kırıldığını görünce halk direk Hz. İbrahim gitti ve putları kırıp kırmadığını sordu. Bunun üzerine Hz. İbrahim en büyük putun yaptığını söyler. Halk onun yapamayacağını söyler. Bunun üzerine Hz. İbrahim “Kendisini dahi savunamayan ve cansız putları deviremeyen bir putun, size Tanrı olarak ne faydası olabilir” sorgular. Halk bu sözlerden etkilenerek bir kısmı ona inanır ve Nemrut korkusundan İbrahim peygamberi hapse attırır. Sonrasındaysa büyük bir ateş yaktırıp, törenle İbrahim’in bu ateşe atılmasını bir halk bir hafta boyunca ateşe hazırlık için, odunlar ve yanacak malzemeler topladılar. Nemrut ise olayı izlemek için kendisine çok yüksek bir kule yaptırarak, İbrahim’in yanışını izlemek istedi. Ancak ateşe atılan İbrahim peygamber Allah tarafından korunarak yanmadı. Nemrut harlanmış ateşin içerisinde yeşil bir bahçede oturan Hz. İbrahim gördü. Bunun üzerine kendi acizliğini görmüş olsa da, yine de iman etmeyerek zulme ve Tanrılık iddiasına devam ATEŞİNE ODUN TAŞIYAN KATIRLAR Kur’an-ı Kerimde Rabbimiz“Allah kendisine mülk/saltanat verdi diyeşımarıp, Rabbi hakkında İbrahim ile tartışan Nemrud’u görmedin mi? Hani İbrahim dedi ki “Rabbim hayat veren ve öldürendir.” Dedi ki” “Ben de hayat verir ve öldürürüm.” İbrahim dedi ki “Şüphesiz ALLAH, güneşi doğudangetiriyor, haydi sen de onu batıdan getir!” Bunun üzerine Kâfir olan Nemrudşaşırıp kaldı. ALLAH, zalimler topluluğunu hidayete erdirmez.” Buyurur.Bakara Suresi,258 “Hz. İbrahim ile münakaşa edenin Nemrud olduğu rivayet edildiği gibi; bazı müfessirler de, bu kıssanın Mısıra hicret ettiği zaman vuku bulduğunu, “hayat veren ve öldüren benim” diyenin Firavun olduğunu söylemişlerdir. Aslında burada mühim olan Hz. İbrahim verilen mucizedir ki Kur’an’da ona sözle hasmı mağlup etme manasına gelen “HÜCCET” denmiştir. Hz. İbrahim buhüccet ile tüm hasımlarını yenmeyi başarmış ve yüce ALLAH onu Halil dost edinmiştir…” Evet,“HÜCCET” karşısında mağlup olduğunu anlayan Nemrut; adeta intikam almak adına, Hz. İbrahim ateşe atmaya karar verir. Rivayetlere göre, hangi hayvanın sırtına odun yükledilerse de; hayvanlar odunları sırtlarında atıverip taşımamakta ısrar ettiler. Katır bunu yüklenmeyi kabul ettiği için de, zürriyetini kaybetmeye mahkûm oldu. Ama bir karınca da,ufacık cüssesine rağmen,İbrahim ateşini söndürmek için ağzında su bu halinle ateşi nasıl söndüreceksin demelerine karşı,hiç olmazsa yerimi,safımı bana düşeni yapıyorum demesi,ne kadar ibret sonraları, yalnız merkep ile atın birleşmesinden doğanlar katır olarak varlıklarını sürdürdüler. Ateş yakıldı ve Hz. İbrahim ateşe atıldı; yüce kattan, “Eyateş İbrahim’e karşı serin ve selamet ol” gelen ferman ile ateş söndü ve gülistana Ceddül Enbiya olan Hz. İbrahim Hanif dini olan İslam’a ve onun son elçisi Hz. Muhammed yolunda olduğunu iddia edenlerin yapacakları şey; bu çağda yaşayan ve sayıları bir hayli kabarık olan Modern çağın Nemrud ’ları tarafından, İbrahimiler için yaktığı ateşine odun taşımamaları ve onu söndürmek için gayret sarf etmeleridir. Peki,bu nasıl olur diye sorulsa? Yaşadığımız modern dünyada, artık eskiden olduğu gibi; birilerinin insanların karşısına çıkıp da; Firavun ve Nemrud gibi ilahlık taslayarak Haşa ben sizin rabbinizim deme devri kapanmıştır!... Ancak! Modern çağın Nemrud ve Firavunları, bu gün icat etmiş oldukları şeytani ideolojilerle;önce insanların bilinç altlarına nüfuz etmekle inançlarını zehirler, bunu başarınca, daha sonra da onları kendilerine kul ve köle ederler. Ve böylece Nemrud ’un küfür saltanatı kaldığı yerden devam etmeye başlar! Hal böyle olunca, Nemrud un ateşine odun taşıyan iki ayaklı katırların sayısı da günden güne artmaya devam eder… İnsanların inançlarını ve varlık sebeplerini zehirleyen modern ideoloji ve ideologların; günümüzde hala birçok kesim tarafından kabul görmesi; çağdaş Nemrutların hala İbrahimilere kastettiklerinin bir göstergesidir! Özellikle İslam coğrafyasında, Müslüman çocuklarının birinci derece de savundukları; Kapitalizm, Sosyalizm, Demokrasi ve Liberalizm gibi ideolojik ve modern hurafe yığınları; Nemrud un ateşine odun taşımaktan başka nedir ki? İmtihan salonu olan dünyaya göndermek üzere, Yüce Rabbimiz; insan neslini yaratıp çoğalttı ve kendisine kitaplar ve peygamberler gönderdi ki yolunu şaşırmasınlar… Fakat İnsanların bir kısmı inandı, diğer kısmı ise inkâr etti… Böylece insanlar arasında, iki zıt kutup olarak; hak ile batılın mücadelesi sürüp geldi ta bu günlere ve kıyamette dek… Bidayette böyle başladı, nihayete kadar da böyle devam edecektir. İnsan durduğu yeri ve safı belirlemeli ve durduğu yerin doğru mu yanlış mı olduğuna bakmalı ve ona dikkat etmelidir. İnsan ya Hz. İbrahim safında durup, tercihini haktan yana koyacak, ya da Nemrut’tan yana koyup bir ömür boyu odun taşıyan katır olarak kalacaktır! Mesele bu kadar basittir. Şimdi yaşadığımız toplumlara bakıldığında, bir kısım insanlar bedenleriyle kıbleye yönelirlerken; konuştuklarında ise kalplerinin Moskova’ya veya Washington’a yönelik olduğu görülmektedir. İşte bu inanç arızalarıyla bir araya gelip yığınlar oluşturanların; odun taşıyan K……dan hiçbir farkları yoktur. Ne ki, katır, karınca bir misaldir, zira onlar günahsız bierr hayvandır ve onun için cennet veya cehennem yoktur. Ancak insan için, hem hesap kitap, hem Cennet hem de Cehennem vardır… Teknolojinin gelişmesiyle birlikte, iletişim ve ulaşımın kolaylaştığı asrımızda; birçok şeyin insan nefsine ve şehvetine doğrudan hitap ettiğini görmezden gelemeyiz. Çünkü hedefinde, insanı dünyevileştirmek, şeytana zebun şehvete köle yapmaktan başka gayesi olmayan icatların; sunmuş olduğu yollarının çoğu da manevi anlamda ölüm saçmaktadırlar… Onun için zamane insanının dünyevileştiği, gölgeden adamların el üstünde tutulup; Hakkı savunanların dışlandığı bir dünyada; İslam’dan başka hayat nizamı tanımayan Müslümanların, zamanın az olduğu ve yola oturmuş olan insi ve cinni şeytanların çok olduğunu hiçbir zaman unutmamaları gerekmektedir… Rabbim! Cümle Müslümanları, çağdaş Nemrutların yaktıkları fitne ateşinden muhafaza eylesin!... Hz. İbrahim’in ateşe atılırken ettiği dua neydi?Hz. İbrâhîm “–Benim Rabbim dirilten, hayat veren ve öldürendir!” sözüne öfkelenen Nemrûd, O’na nasıl bir cezâ verileceği husûsunda avanesini toplayıp onlarla istişâre adında bedbaht birisi “–O’nu büyük bir ateşte yakalım!” teklif kabûl edildi. Ateş için hazırlıklar başlatıldı. Bir ay odun ve ahmak halk “–Bu insan, bizim putlarımıza karşı çıkıyor!” diye odun taşıma işinde seferber oldular. Dağ gibi odun yığıldı. Yakılan ateşin alevleri semâlara çıkıyordu. Harâretinden dolayı, kuşlar yakınından bile hazırlıklar bitince halk, ateşin başına toplandı. İbrâhîm -aleyhisselâm- elleri kelepçeli ve ayakları prangalı bir şekilde oraya getirildi. Ancak o büyük peygamber “Halîl” olduğu için çok zor bir durumda olmasına rağmen büyük bir teslîmiyet ve tevekkül içinde idi. Gönlünde en ufak bir korku ve endişe ALLAH’A DUA ETTİLERNemrûd ve cemâati, O’nun ateşe nasıl atılacağını müzâkere ettiler. Nihâyet, mancınıkla atılmasına karar ve gökteki melekler, hayret içinde “–Aman yâ Rabbî! Sen’i en çok zikreden İbrâhîm -aleyhisselâm- ateşe atılıyor! O Sen’i bir an bile unutmayan bir peygamberdir! O’na yardım etmek için bize izin verir misin Allâh’ım?” diye Teâlâ’nın izin vermesi üzerine bir melek İbrâhîm -aleyhisselâm-’a geldi“–Rüzgârlar emrime verildi. Arzu edersen ateşi darmadağın edeyim!” bir melek “–Sular emrime verildi. İstersen ateşi bir anda söndüreyim!” başka melek “–Toprak emrime verildi. Dilersen ateşi yere batırayım!” -aleyhisselâm- ise, bu meleklere “–Dost ile dostun arasına girmeyin! Rabbim ne dilerse ben ona râzıyım! Kurtarır ise, lutfundandır. Eğer yakar ise, kusûrumdandır. Sabredici olurum inşâallâh!” diye mukâbelede bulundu.“ALLAH BİZE YETER, O NE GÜZEL VEKİLDİR”Mancınığa konup ateşe atılmak üzere iken de İbrâhîm -aleyhisselâm- “HASBUNALLAHİ VENİĞMELVEKİL. Allâh bize yeter, o ne güzel vekîldir.” bin Abbâs -radıyallâhu anhümâ-’nın rivâyet ettiğine göre İbrâhîm -aleyhisselâm- bu sözü, ateşe atılırken Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- de bu sözü, “Müşrikler size karşı toplandılar, başınızın çâresine bakınız!” denildiğinde söylemiştir. Bunun üzerine Müslümanların îmânları artmış ve hep birlikte “Allâh bize yeter, O ne güzel vekîldir!” diyerek, Allâh’a karşı eşsiz bir teslîmiyet örneği sergilemişlerdir. Buhârî, Tefsîr, 3/13Hazret-i İbrâhîm -aleyhisselâm- tam ateşe atılmak üzereyken Cebrâîl -aleyhisselâm- geldi ve“–Bir dileğin var mı?” diye sordu. İbrâhîm -aleyhisselâm- “–Evet, bir talebim var, fakat senden değil!” cevâbını -aleyhisselâm-, İbrâhîm -aleyhisselâm-’a hayretle “–Niçin Allâh’tan kurtuluş istemiyorsun?” da “–Hâlimi O biliyor! Ateş kimin emri ile yanıyor? Yakma kimin işidir?” diye cevap verdi. Şâir bu cevâbı; “Âgâh olunca hâle, hâcet mi kalır suâle!” şeklinde mısrâya Teâlâ, İbrâhîm -aleyhisselâm-’ın meleklerden bile müstağnî davranıp bütün talebini Hakk’a yöneltmesinden râzı olmuş, O’nu Kur’ân-ı Kerîm’de“Sözünün eri olan ahdine vefâ gösteren İbrâhîm.” Necm Suresi,, 37 âyet-i kerîmesiyle senâ Cenâb-ı Hak, O’nu “Rabbi O’na Teslîm ol!» deyince, derhal Bütün varlığımla Âlemlerin Rabbine teslîm oldum!» dedi.” Bakara Suresi,, 131 âyet-i kerîmesi ile de, teslîmiyet timsâli olarak takdîm ve taltîf etmiştir. Topbaş, Nebiler Silsilesi 1, Erkam YayınlarıİBRAHİM KAVMİ VE NEMRUTNARAM-SİNKur'an-ı Kerim'de Hazreti İbrahim ile Nemrut'un savaşımına ilişkin ayetlerin sayısı 91'i bulur. Üstelik bunlardan bir bölümü de oldukça uzun metinlerdir. Bu bakımdan, Birinci Husus; Nemrut' ve kavminin ortak özellikleri1-Nemrut'un toplumunda putlara tapılmaktadır. Enâm Suresi,74; Meryem Suresi,42-48; Enbiya Suresi, 52-57-66; Şuarâ Suresi,70-71; Ankebut Suresi,17-25; Saffat Suresi,85-86-95. 2-Onların yeyip içtiğine, konuştuğuna, inanılmakta Saffat Suresi,91-92; 3-Onlardan rızık beklenmekte, şifa umulmakta; yaratanın onlar olduğu sanıldıktan başka, ölüm de onlarda görülmekte ve kendilerinden bağışlanma dileğinde bulunulmaktadır. Şuarâ Suresi, 78-824-Toplumda ahiret inancı yoktur. Ankebut Suresi,19-205-Gök cisimleri de, putlardan daha üstün bir konumda, ama kendi aralarında hiyerarşik bir düzene oturtulmuş olarak tapınılan tanrılar arasında yer almaktadır ve bunların en büyüğü Güneş'tir. Enâm Suresi,74-796-Halk, alabildiğine dindar olsa gerek ki, hem çok sayıda put edinmiş bulunmakta. Enbiya Suresi,587- Hem putların bakımını üstlenmekte, hem de onları inanmayan kimselere karşı canla başla savunup, üstünlüklerini vurgulamaya çabalamaktadırlar. Saffat Suresi,91-97;Bakara Suresi,258; Enâm Suresi,76-80; Enbiya Suresi,55-59-60; Ankebut Suresi,248-Bu dindarlık, heykelcilik gibi kimi iş kolları ile birlikte "aslı astarı olmayan söz yığını" halindeki bir 'edebiyat' ya da teolojik felsefeye de varlık kazandırmıştır. Enbiya, Suresi, 52;Saffat Suresi,95;Ankebut Suresi,179-Putların özenle yerleştirildiği tapınaklar, aynı zamanda, yargı gibi kimi kamusal işlerin yürütüldüğü merkezler durumundadır. Toplumsal dinamiklerin en güçlüsü olarak gelenekleri görürüz. Enbiya Suresi,52-54-61;Şuara Suresi,717410-Geleneklerle şartlanmışlıklarından ötürü, insanlar, gözleriyle gördükleri gerçekleri bile kabullenemez, bir an için sezer gibi olduklarında da hemen geleneğin ağır basmasıyla eski inançlarına yönelmekten başka birşey yapamaz durumdadırlar. Enbiya Suresi,58-6511-Bunda, elbette, geleneklerle şartlandırma biçimindeki eğitim kadar, korkunun da payı vardır. Gerçekten de, toplumda geleneklere uymayan ve inançlardan sapan kimseler taşlanma, aforoz, sürgün ve hattâ ateşe atılma gibi cezalara uğratılmaktadırlar. En'am Suresi,80; Meryem Suresi,46-48;Enbiya Suresi,68;Ankebut Suresi,24;Saffat Suresi,9712- Böylece, toplumda kendi inançlarından başka hiç bir şeyi ciddiye almayan ya da inançlarına uymayan şeyleri gayr-ı ciddi bularak hafifseyen, dışlayan bir yapı oluşmuştur. Enbiya Suresi,55Bakara sûresinde ayette söz konusu edilen tartışmanın, bir rivayete göre Hz. Hz. İbrahim putları kırdıktan sonra atıldığı hapishanede, diğerine göre ise ateşe atıldıktan sonra gerçekleştiği kaydedilir. Taberî, I, 273-274.Kral Nemrut Müslümanlarca en fazla Hz. İbrahim yapmış olduğu eziyetler ve sonrasında onu, büyük bir ateşin içerisine atmasıyla bilinmektedir. Ayrıca Müslümanlar onu, devrinde bulunmuş olduğu Tanrılık iddiasıyla da Kerim'in Hz. İbrahim ilgili kıssalarda yer alan 91 ayetine topluca baktığımızda, Nemrut toplumu hakkında bize çok ilginç ve önemli ipuçları verecek bir başka belirleme daha yapabiliriz. Ayırım yapmaksızın sıralayacak olursak, bu ayetlerde, "tanrı" kavramı eksenli dört kelime/ isimle karşılaşırız. Allah, Rahman, rab, ilâh ve put...Bunlardan ilâh ya da ilâhlar sözcüğü yedi yerde geçmektedir. Put kelimesi sekiz yerde kullanılmıştır. Yıldız, ay ve güneş birer kez dile getirilmiştir. Rahman, tek bir ayette anılmaktadır. Ve, Rab adı, bütün ayetlerin çevresinde döndüğü bir eksen durumundadır. Hem Yüce Allah'tan, hem de Nemrut toplumunun tapınmakta olduklarından haber verilirken "Rab" kelimesi ağırlıklı bir biçimde vurgulanarak husus, gerek Hz. İbrahim ve gerekse Nemrut kavmi, putlar için "Rab" kelimesini hiç kullanılmamaktadırlar. Onları anlatmak için kullanılan kelimeler "taptıklarınız" ve "ilahınız/ilahlarınız" biçimindedir ve Nemrut halkı, ancak, gök cisimlerinden söz edildiğinde "rab" kelimesini hususa gelince Hazreti İbrahim, sürekli bir biçimde "Allah'tan başka taptıklarınız" anlatımını vurgulamakta ve Allah adını devamlı olarak dile üç husustan çıkarılacak kimi sonuçlar vardır1-Nemrut toplumunda putlara tapınılmasına karşın, onlara "rab" gözüyle bakılmamaktadır. Rablık, ancak, gök cisimlerine Cahiliye arabı gibi. Allah'ın varlığından haberli bir toplumdur."Allah'ın kendisine hükümranlık verdiği kimse" de Rab sayılmaktadır. Çünkü Hz. İbrahim karşısında kendini böyle toplumunda tapınılmakta olan putlar, "rab" değilse, nedir? Putlar, "dünya hayatında Allah'ı bırakmış" olan bu toplum için, doğrudan doğruya bir "dostluk vesilesi" dir. Ankebut Suresi,25 İşte, bu nokta belirlendiğinde, artık, Hz. İbrahim ile ilgili kıssaların niye baştanbaşa "Rab" kavramıyla donanmış olduğu daha iyi anlaşılacaktır. Demek ki, toplum üyeleri için aralarında bağ ve bağlantı kurucu bir "gözetici", bir "yüklenici", bir "gereksinme karşılayıcı", bir "düzenleyici", bir "eğitici", bir "seçkin", bir "sözü dinlenir", bir "üstünlüğü onaylanır" varlığa gereksinme duyulmaktadır. Bu, her türlü ilişkiyi üzerine kurabilecekleri, her şekil bağlantıya dayanak yapabilecekleri, her çeşit dayanışmada aracı edinebilecekleri, her nevi işlerinde tutunabilecekleri bir şey olmalı ve üstelik kendileri nasıl yorumlarsa, o konumda sayılabilmelidir. İşte "putların dostluklar için vesile kılınması" olayındaki etki toplumunu tekdüze bir eşitlik içinde düşünmek mümkün olmayacağına göre, putları dostluk vesilesi kılmış bu insanların "dostluklar"ı ile bir ehram oluşturduklarını da varsayabiliriz. Herkesin kendisinden bir üstününü rab sayıp, bir altta olanına da rablık ettiği bir ehram. En tepede de, kendisinde yaşatma ve öldürme yetkisi bulunduğunu açıkça belirterek rablığını karşı ilân etmeye kalkışmış olan "Nemrut"... Evet; gökyüzündeki güneş, ay, yıldızlar sıralamasının tapınaklardaki putlara öylece yansıtılmasının ardından, bu putlar vesilesi ile kurulmuş bulunan dostluklardaki hiyerarşik ehram... Dostluk, bilindiği Üzere, "velâ" anlamında bir dostluk... Hz. İbrahim topluluğa karşı kullandığı Eski atalarınızın ve sizin nelere taptıklarınızı görüyor musunuz? Doğrusu onlar benim düşmanımdır. Dostum ancak âlemlerin Rabbıdır. Beni yaratan da, doğru yola eriştiren de O'dur. Beni yediren de, içiren de Odur. Hasta olduğumda bana O şifa verir. Beni öldürecek, sonra da diriltecek olan O'dur. Ahiret gününde yanılmalarımı bana bağışlamasını umduğum, O'dur." Şuarâ Suresi,75-82 cümleleri, O'nun reddettiği putların dostluğunun ve dostluk vesilesi yapılmasının boyutlarını açıkça ortaya koymaktadır. Rızıktan, ölüme dek her alanda... Kulların rablığının, putların dostluklarına dayanılarak, yürürlüğe konulduğu bir toplum "Nemrut" da tepedeki "rab"tırBir yaratığın rablık davasına kalkışması... Bir insanın Allah'tan başka rab veya rablar edinmesi ya da başkalarına böyle bir kapı açması... Bir kimsenin Yüce Allah'ın gönderdiği elçiyikabul etmemesi, öldürmeğe kalkışması, hattâ onu ya da herhangi bir insanı zulmen öldürmesi... Hele peygamberi ateşe atmak... Bunlar, hep, Nemrut'u "Nemrut" yapan onun asıl "Nemrutluk"u bunlar değil de, tüm bunları uygulayabileceği bir ortama elverişli düzeni kurabilmiş olmasıdır. Çünkü "düzen" vardır ve tüm bunlara imkân veren de, zemin hazırlayan da, hattâ yönlendiren de işte bu düzendir. Öyle bir düzen ki, Yüce Allah, yaşamın dışında tutulmuştur. Dünya yaşamında Allah bırakılmıştır da, insanlar arası ilişkilerin kurulması ve yürütülmesi için putlar "vesile" edinilmektedir. İnsanlar arasındaki ilişkiye putların vesile kılınmış bulunduğu bu düzenin yürümesi için can, mal, akıl ve nesil güvenliği ortadan kaldırılmış; tüm bunlar "Nemrut Dini”nin ayakta kalabilmesi uğruna güdüm altına alınmıştır, ayrıca... Böylece, insanların "can"ları üzerinde tasarruf edebilme yetkisi, "mal"larını yönlendirebilme gücü, "akıl"ları denetim altına alan gelenekler birikimi "edebiyat"ı oluşturma imkânı, "nesil"leri uyumluca yoğurabilme işlevini veren "eğitim"i yönlendirme araçları elde tutulmuş; bunlar birer silah gibi kullanılarak insanlar güdülmüştür. Bu, tersine de olsa, dört dörtlük bir düzendir ve Nemrut'un asıl "Nemrutluk"u da işte bu noktadadır. Kişisel tutumlarından çok, Yüce Allah'a giden yolları tıkayıcı bir işlev veren bu KAVMİ’NİN HELAK OLMASI VE NEMRUT’UN ÖLÜMÜİbrâhîm -aleyhisselâm- Bâbil’e hicret ettikten sonra, gurur ve kibre kapılarak îmân etmeyen Keldânî kavmi üzerine toz hâlinde sivrisinek sürüleri indi. Putperestlerin kanlarını emdiler. O bedbahtlar, kurumuş insanlar hâline gelerek helâk oldular. Bir sinek de, Nemrut’un burnundan girerek beynine geçti. . Beyninde günlerce hareket eden sinek, onun korkunç bir şekilde ölmesine neden Kerîm’de şöyle buyrulur “O’na İbrâhîm’e bir tuzak kurmak istemişlerdi; fakat biz onları, daha çok hüsrâna uğrayanlar hâline getirdik.” Enbiyâ suresi, 70 Sivrisineğe Yenilen CeberutNemrut'un küçücük bir sivrisinek yüzünden bütün huzuru kaçmıştı. Her nereye gitse sinek te onunla birlikte gidiyor, burnuna, yüzüne gözüne konuyor, hortumunu vücuduna saplayıp kaçıyordu. Ne kadar çalışmışsa, sineği yakalamaya muvaffak olamamıştı. Bütün saray seferber olmuştu. Herkes sineğin peşindeydi. Fakat hiç kimse pencereleri sıkı sıkıya kapatıyorlar, fakat sinek ne yapıp ediyor, içeri girmeğe muvaffak oluyordu. Nemrud'un gözüne günlerdir uyku girmemişti. İlahlık dâvası güden Nemrut, bir sinek yüzünden ne hallere düşmüştü. Nemrut, tarihlerin şahit olduğu en cebbar ve en zâlim bir hükümdardı. Üstelik ilâhlık dâvası da gütmekteydi. Zenginliği, mülkü, serveti onu şımartmış, sonsuz gurura zamanında kendisinden zahire istemeğe gelenlere, "Rabbiniz kimdir?" diye soruyor, "sensin" demiyenlere bir şey vermiyordu. Bu yüzden herkesi hâkimiyeti altına İbrahim insanları elleriyle yaptıkları putlara tapmaktan sakındırıp, Cenab-ı Hakk'a iman etmeğe davet etmeğe başlaması üzerine müthiş çağırdığı Hz. İbrahim bakalım senin Rabbin kim? Sen kime itaat ediyorsun? diye üzerine Hakkın davetçisi Hz. İbrahim as şu cevabı vermişti"Benim Rabbim o zattır ki, hem hayat verir hem öldürür. Hayatı vermek ve onu geri almak, sadece O'nun kudretine münhasırdır."Bunun üzerine Nemrut kahkahayla gülerek şöyle demişti"Bu da iş mi yani? Ben de hayat verir veya öldürebilirim. Madem Rab olmak bunlara bağlı, o halde Rab benim."Bu sözlerin ardından Nemrut iki adamı getirtmiş, birini öldürmüş, diğerinin de hayatını bağışlamıştı. Daha sonra, kibirlenerek"İşte ben de öldürüp, hayat verdim. Rabbiniz o halde benim!" üzerine Hz. İbrahim şöyle dedi"Benim Rabbim olan Allah, Güneşi şark cihetinden doğduruyor. Sen de batıdan doğdur da görelim. Eğer hakikaten Rab isen, bunda muvaffak olursun."Bu delil karşısında Nemrut hiç bir şey diyememiş, susup Hz. İbrahim sözle, mantıkla başa çıkamayacağını anlayınca onu ateşe attırmış, fakat ateş Allah'ın izniyle İbrahim Aleyhisselâm'ı bu şekilde ulûhiyet dava ederek, Cenab-ı Hakk'ın Peygamberini ateşe atacak kadar azgınlaşan Nemrut, şimdi ufacık bir sivrisineğin karşısında ne yapacağını bilemez duruma düşmüştü. Nemrut artık sarayda odadan odaya kaçıyor, sivrisinekten kurtulmak için türlü türlü yollara başvuruyordu. Fakat sinek bir türlü kendisinden hizmetkârları Nemrud'un etrafında pervane olmuşlar, onu sivrisineğe karşı korumaya çalışıyorlardı. Fakat bütün tedbirlere rağmen hiç kimsenin aklına gelmeyecek birşey oldu, sivrisinek Nemrud'un burnundan içeri giriverdi. Nemrud'un burnundan giren sinek gidebildiği yere kadar gitmiş ve orada dönmeğe başlamıştı. O andan itibaren Nemrud'da müthiş bir baş ağrısı başladı. Beyninde dolaşan sinek onu müthiş huzursuz ediyordu. Son çare olarak başını tokmaklattırmaya başladı. "Vurun! Vurun!" diyor, sineğin beynine verdiği ızdıraptan tokmağın acısını duymuyordu. Başına tokmağın her inişinde o, "daha hızlı vurun! Daha hızlı!" diyordu. Başından kanlar akmağa başlamıştı, fakat o aldırış etmiyor, başını tokmaklatmaya devam ediyordu. Bir yandan da başını duvarlara Nemrut, ağrısından dolayı durmadan başına tokmak vurdurdu. Hiç bir şey kâr etmemişti. Nemrut, başına yediği tokmaklarla kendinden geçmişti. Sivrisinek ise hâlâ beyninde dönüyordu. Çok geçmeden çırpına çırpına can bir sinek, ulûhiyet dâvası güden Nemrut'un hayatına son vermeğe sebep olmuştu... Nitekim dünyâ saltanatı ile kibir ve gurûra sürüklenen Nemrûd ve bedbaht kavim, bütün insanlığa ibret olmak üzere toz hâlindeki sinekler tarafından kanları emilerek “insan kuruları” hâline geldiler. Topbaş, Nebiler Silsilesi 1, Erkam YayınlarıAYRINTILI KAYNAK İÇİN TIKLAYINIZ...Etiketler Kral Nemrut Kimdir? Hayatı, Ölümü ve Ateşe Atılması, Tarih boyunca yaşamış zalim hain ve kafirlerin sonu Mekteb-i Derviş Hz. İbrahim, Kur'an-ı Kerim'de kendisinden çokça bahsedilen peygamberlerden biridir. Kendisinden altmış dokuz kere zikredilmektedir. Hz. İbrahim'in hayatında ibret alınması gereken birçok kıssa bulunur. Bunlardan biri de ateşe atılmasıdır. Hak dini anlatırken, metrelerce yükseklikte, gökyüzündeki uçan kuşları bile yakan ateşe atılmış, yüce Allah'ın yardımı ve inayeti ile bundan kurtulmuştur. Peki, Hz. İbrahim ateşe atılırken nasıl dua etti? Giriş Tarihi 1821 Güncelleme Tarihi 1837 1 13 Kur'an-ı Kerim'de kendisinden çokça bahsedilen peygamberlerden biri de Hz. İbrahim'dir. Onun ismi elli iki âyette altmış dokuz kere zikredilir. Kur'an-ı Kerim'de kendisinden Allah'ın dostu olarak anılır. 📌 Diğer peygamberler gibi o da birçok musibete maruz kaldı. Kavmini hak dine çağırınca ateşe atıldı, fakat yüce Allah'ın izni ve emri ile ateş onun için serin oldu. 2 13 📌 Doğacağı yıl, bir rivayete göre kahinlerin doğacak İbrahim adlı bir çocuğun halkın dinini değiştireceğini, Nemrud'un saltanatına son vereceğini söylemesi bir rivayete göre de kralın bunu rüyasında görmesi üzerine ülkedeki tüm hamile kadınlar bir araya toplatıldı. Doğacak bütün erkek çocukların öldürülmesi emredildi. 📌 Bunun üzerine Hz. İbrahim'in babası Azer, hamile eşini Kûfe ile Basra arasındaki Ur şehrine götürüp bir mağaraya sakladı. Hz. İbrahim bu mağarada doğdu. 3 13 📌 Hz. İbrahim, Kur'an-ı Kerim'de belirtildiği üzere hiçbir zaman putlara tapmadı ve tapanları da bundan vazgeçirmeye çalıştı. 📌 Hz. Nuh'a verilenler kendisine de tavsiye edildi ve ona on sahîfe indirildi. Peygamber olarak görevlendirildiğinde ilk olarak babasına tebliğ etse de babası onu kovmakla tehdit etti. Kavmine hak dini anlattı fakat iman eden olmadı. 4 13 Hz. İbrahim'in ilk gençlik yıllarında çevresindeki insanlar, yıldızların kutsallığına inanır yaptıkları putlara tapardı. Aynı zamanda ülkelerinin kralı olan Nemrud'u da kendilerine ilah edindiler. 📌Hz. İbrahim, kavminin cahilliğinden uzak dursa da, onlara doğruyu anlatarak uyarmak istiyordu. Bundan dolayı halkın bayram kabul ettiği bir gün, onların şehirden uzaklaşmasını fırsat bilerek puthaneye gitti ve bütün putları kırdı. Sonrada elindeki baltayı en büyük olanın boynuna astı. 5 13 📌Bayram eğlencesi bitip de halk puthaneye gidince ilahlarını yerde gördüler ve öfkelenip bağrıştılar. İçlerinden biri, "İbrahim yapmış olabilir. O putlara inanmıyordu" dedi. 📌Halk, Hz. İbrahim'i bulduğunda onlara boynuna balta asılı putu göstererek, "Belki o kırmıştır. Balta onun boynundaydı. İsterseniz ona sorun!" dedi. "Putların konuşmadığını sen de biliyorsun" dediler. 📌 Hz. İbrahim onların bu sözler üzerine "Ben, size gönderilmiş İbrahim Peygamberim! Kendilerini bile koruyamayan putlar, ilah olamaz. Bizi yaratan Allah'ı bırakıp, bu taş parçalarına mı inanıyorsunuz? Allah birdir, O'na inanın!" diyerek hakkı anlattı. TEFSİR Hz. İbrâhim’in bu açık tebliğine karşı söyleyecek makul hiçbir söz bulamayan o bedbaht kavim, kuvvetçe üstünlüklerine güvenerek zorbalık yolunu tuttular ve İbrâhim ateşte yakma kararı aldılar. Çünkü putlarını diline dolayan ve onlara hakaret eden birinin cezası ancak bu göre putperestler durumu kralları Nemrûd’a bildirdiler. Bunun üzerine Nemrûd, İbrâhim çağırttı. Nemrûd’un huzûruna giren herkes, öncelikle ona secde ederdi. Hz. İbrâhim ise, secde etmedi. Nemrûd, merak ve hiddetle sebebini sorunca da“–Seni ve beni Yaratan’dan başkasına secde etmem!” dedi. Nemrûd“–Senin Rabbin kim?” deyince, İbrâhim Rabbim, dirilten ve öldüren Allah’tır” dedi. Nemrûd“–Ben de diriltir ve öldürürüm” dedi. Zindandan iki kişi getirtti. Birini öldürdü, diğerini ise serbest bıraktı. Sonra da“–Bak, ben de bu işi yapıyorum” dedi. Lâkin ahmak Nemrûd, diriltmenin rûh vermek; öldürmenin ise rûh almak ol­duğunu bilmiyordu. Bu kez İbrâhim Rabbim, güneşi doğudan doğdurur. Gücün yetiyorsa sen de batıdan doğdur!” dedi. O melun kâfir apışıp kaldı. bk. Bakara 2/258Karşılıklı bu konuşmalar ve tartışmalar üzerine son derece hiddetlenen Nemrûd, ona nasıl bir ceza verileceği husûsunda avânesini toplayıp istişâre etti. İçlerinden biri“–Onu büyük bir ateşte yakalım!” teklifinde bulundu. Bu teklif kabul edildi. Ateş için hazırlıklar başlatıldı. Bir ay odun taşındı. Câhil ve ahmak halk, “Bu, bizim putlarımıza karşı çıkıyor!” diye odun taşıma işinde seferber oldular. Dağ gibi odun yığıldı. Yakılan ateşin alevleri semâlara çıkıyordu. Harâretinden dolayı, kuşlar yakınından bile geçemiyordu. Bütün hazırlıklar bitince halk, ateşin başına toplandı. Hz. İbrâhim elleri kelepçeli ve ayakları prangalı bir şekilde oraya getirildi. Ancak o büyük peygamber “Halîl” olduğu için çok zor bir durumda olmasına rağmen büyük bir teslîmiyet ve tevekkül içinde idi. Gönlünde en ufak bir korku ve endişe yoktu. Nemrûd ve cemâati, O’nun ateşe nasıl atılacağını müzâkere ettiler. Nihâyet, mancınıkla atılmasına karar verdiler. Yerdeki ve gökteki melekler, hayret içinde“–Aman yâ Rabbî! Seni en çok zikreden İbrâhim ateşe atılıyor! O seni bir an bile unutmayan bir peygamberdir. Ona yardım etmek için bize izin verir misin Allahım?” diye yalvardılar. Allah Teâlâ’nın izin vermesi üzerine bir melek Hz. İbrâhim’e gelerek“–Rüzgârlar emrime verildi. Arzu edersen ateşi darmadağın edeyim!” dedi. Diğer bir melek“–Sular emrime verildi. İstersen ateşi bir anda söndüreyim!” teklifinde bulundu. Bir başka melek“–Toprak emrime verildi. Dilersen ateşi yere batırayım!” ise, bu meleklere“–Dost ile dostun arasına girmeyin! Rabbim ne dilerse ben ona râzıyım! Kurtarır ise, lutfundandır. Eğer yakar ise, kusûrumdandır. Sabredici olurum inşallah!” diye mukâbelede bulundu. Mancınığa konup ateşe atılmak üzere iken de İbrâhim اللهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ“Allah bize yeter, o ne güzel vekîldir” diyordu. bk. Taberî, Câmiu’l-beyân, XVII, 57-58; Fahreddin er-Râzî, Mefâtîhu’l-gayb, XXII, 162-163; Kurtubî, el-Câmi, XI, 303İbn Abbâs rivayetine göre Hz. İbrâhim bu sözü, ateşe atılırken söylemiştir. Resûl-i Ekrem de bu sözü, “Müşrikler size karşı toplandılar, başınızın çâresine bakın!” denildiğinde söylemiştir. Bunun üzerine müslümanların imanları artmış ve hep birlikte “Allah bize yeter, O ne güzel vekîldir!” diyerek bk. Âl-i İmrân 3/173 Allah’a karşı eşsiz bir teslîmiyet örneği sergilemişlerdir. Buhârî, Tefsir 3/13İbrâhim tam ateşe atılmak üzereyken Cebrâil geldi ve“–Bir dileğin var mı?” diye sordu. Hz. İbrâhim“–Evet, bir dileğim var, fakat senden değil!” cevâbını verdi. Cebrâil, İbrâhim hayretle“–Niçin Allah’tan kurtuluş istemiyorsun?” dedi. O da“–Hâlimi O biliyor! Ateş kimin emri ile yanıyor? Yakma kimin işidir?” diye cevap verdi. bk. Fahreddin er-Râzî, Mefâtîhu’l-gayb, XXII, 162Şâir bu cevâbı, “Âgâh olunca hâle, hâcet mi kalır suâle!” şeklinde mısrâya dökmüştür. Allah Teâlâ, Hz. İbrâhim’in meleklerden bile müstağnî davranıp bütün talebini Hakk’a yöneltmesinden râzı olmuş, onu Kur’ân-ı Kerîm’de “O çok vefakâr İbrâhim” Necm 53/37 âyet-i kerîmesiyle senâ etmiştir. Yine Cenâb-ı Hak, O’nu “Rabbi ona Teslim ol!» buyurmuş, o da Bütün varlığımla Âlemlerin Rabbine teslim oldum» demişti” Bakara 2/131 âyet-i kerîmesiyle de, teslîmiyet timsâli olarak takdîm ve taltîf Halîlullâh’ın bu yüce teslîmiyeti ve yalnız Hakk’a tevekkülü üzerine, o daha ateşin içine düşmeden Allah Teâlâ, ateşe “Ey Ateş! İbrâhim’e serin ve selâmet ol!” Enbiyâ 21/69 diye emretti. Bu emirle birlikte İbrâhim düştüğü yer bir anda gülistâna döndü. Hatta bu emirle birlikte, yeryüzünde bütün ateşlerin belli bir müddet serin hâle geldiği söylenir. bk. Taberî, Câmiu’l-beyân, XVII, 58Nakledildiğine göre orada tatlı bir pınar kaynayıp akmaya başladı. Bir rivayete göre, cennetten bir gömlek indirildi ve İbrâhim giydirildi. Bu gömlek, daha sonra İshâk ondan Yâkub ondan da Yûsuf intikâl etti. Hz. Yâkub’un gözleri âmâ olduğu zaman, Yûsuf gönderip de gözlerinin açılmasına vesîle olan gömlek, işte bu İbrâhim’i ateşe atmalarından sonra Allah onların üzerine en zayıf yaratığı olan sivrisine­ği Musallat etti. Aradan vakit geçmeden Nemrut, arkadaşlarının ve atlarının parıldayan kemiklerini gördü. Bu sinekler onların etlerini yemiş, kanlarını iç­mişti. Bir tanesi de Nemrud’un burun deliğine girdi ve beynine ulaşıncaya kadar önüne geleni kemirip durdu. İnsanlar arasında en değerli kabul ettiği ki­şi, demir bir balyozla kafasına vuran kişi oluyordu. O yaklaşık kırk yıl bu şe­kilde kaldı ve sonunda telef olup Halîli’ne düşmanlığın sonu böylesine felâket oldu. Cenâb-ı Hak dostu İbrâhim’e ve onun amcası oğlu Lût ise şu ihsanlarda bulundu Kaynak Ömer Çelik Tefsiri

kuran da hz ibrahim ateşe atılması